Elbette, bu tasfiye dalgası devletin ve milletin bekası için önemlidir ve gereklidir. Kesinlikle, bunda en ufak bir tereddüte, kuşkuya ya da karşı bir görüşe hem terör hem de 15 Temmuz şehitlerinin anıları ve miraslarına halel getirmemek için sahip olamayız. Bu noktada herkesin bir uzlaşı noktasında olduğu açık ve kesindir. Bu itibarla OHAL sürecinde, illerde FETÖ/PKK/DEAŞ/DHKP-C ile kamu alanında mücadele etme noktasında, bu mücadeleyi yürüten ellerin, mücadeleyi başka yönlere çekme ya da kaydırma, mücadelenin aslolan amacından ve kapsamından dışarı çıkma, bu mücadeleyi içinden çıkılmaz bir hale sokma gibi hamlelerin ve girişimlerin içerisinde olduğu, bunun ise bir anlamı ve hiç kimseye bir yararı olmadığı gibi ülkemize de, devletimize de, vatanımıza da, milletimize de tarihimize de bir getiri sağlamayacağı görüşünü taşıyorum. Zira; şunu çok çok iyi biliyorum ki, ülkemize 27 Mayıs’ın, 12 Mart’ın, 12 Eylül’ün, 28 Şubat’ın utançları kalmıştır, her fırsatta da devlet ve hükümet yetkilileri tarafından bu tarihsel tespit dile getirilmektedir. Bu bakımdan, ‘şu çılgın Türkler’in unutulmaz destanları arasında yerini alan 15 Temmuz’un da tarihsel yönden bu akıbete maruz kalmasına ve ideolojik duygularına kapılan bazı yetkililerin/ilgililerin kamu vicdanını yaralayabilecek olan bir kısım iş/işlemlere imza atıp 15 Temmuz’un destansı/kahramanlık yönünün üzerine gölge düşürmesine izin vermemeliyiz. Yani suçsuz ve günahsız, normal zamanlarda hukuken memuriyetten atılmayı hak etmeyen davranışların ve hal-hareketlerin ve sözlerin bu işi çığrından çıkarmak ve amacından saptırmak isteyen ellerce özellikle bazı illerde yönetiliyor olduğunu görmek, kullanılıyor olduğu izlenimine sahip olmak, inanınız, kamu vicdanını ve bu olayları sıkı takip eden bizleri çok derinden yaralıyor.
İllerin, bu süreçte halkın onlara gösterdiği OHAL müsamahası ve anlayışı karşısında tek görevi ve sorumluluğu vardır. O da, FETÖ/PKK/DHKP-C/DEAŞ gibi terör örgütleri ile mücadele etmektir. Şunu çok iyi bilmekteyiz ki, bu terör örgütleri yurttaşlarımızın canlarına kastetmiştir ve kastetmektedir. Bu bakımdan, OHAL’in odak noktasında tam göbeğinde, terörle mücadele ederek ülkemizdeki kamu güvenliğini ve sükunetini sağlamak vardır. Yoksa, OHAL’in odak noktasında, kamu vicdanını, bugün olmasa da, yarın derinden yaralayacak OHAL fırsatçılığının ürünü işlemlere imza atmak yoktur. Devletimiz, kamu alanında, şehit kaymakamımız Muhammet Fatih SAFİTÜRK’ün şehit edilmesine yardım ve yataklık edebilecek olan terör örgütleri ile irtibatı, iltisakı ve iltihakı olan devlet memurlarını, öğretmenleri vs... bulup çıkarmalı ve gereken cezayı yani memuriyetten çıkarma cezasını kesmelidir. İşte o zaman OHAL, anlaşılır ve amacına ulaşır. Böyle bir işlem, OHAL’i daha anlaşılır ve amaçlarına hizmet eder kılar. Bunun için ise bir merkezden yani Başbakanlıktan, hukuk zemininde belli ölçütlerle ve standartta kontrol, denetim ve yönetim şarttır.
OHAL’i; yereldeki özel şartlar ve durumlardan dolayı çığrından çıkaracak, amacından saptıracak, kapsamını başka yerlere kaydırıp rüzgarı tersinden estirecek ellerin takdirine ve insafına ve izanına ve inisiyatifine bırakmamak lazımdır. Onun için illerdeki yetkili ellere elbette güvenerek, lakin her şeyi de onların bakış açılarının, ideolojilerinin ürünü olabilme ihtimali olacak olan inisiyatiflerine ve insaflarına ve vicdanlarına ve hukuki izanlarına terk etmemek gerekir. OHAL’deki kamu tasfiyelerine bir sınır çizmek ve bir ölçüt koymak lüzumu vardır. Yoksa, iller arasında birtakım hukuki ve vicdani zıtlıklar, tutarsızlıklar, uyarsızlıklar, çelişkili durumlar ortaya çıktığı için OHAL’deki adil ve hakkaniyetli yapılan terörle mücadelelere, birkaç istisnai hal göze battığından dolayı gölge ve leke düşebilir. Bazı illerdeki yetkili ellerin, OHAL’i ölçülü kullanması, pervasızca ve fütursuzca/vicdansızca, acımasızca çarçur etmemesi, hukuku Ersan ŞEN’in dediği üzere her daim işler kılması, kamu vicdanının kaldıramayacağı iş/işlemlere imza atmaması, tüm kuralsızlıklarını ve vicdansızlıklarını ve insafsızlıklarını ve hukuk tanımazlıklarını OHAL KHK’larının üzerine yıkmaması için OHAL’in ruhunu, hukuki ve vicdani bir temele oturtup, böylelikle iller arasında oluşabilecek anlaşılmaz zıtlıkları ve çelişkileri ortadan kaldırıp, bir standarta bağlayıp ve adaleti sağlayıp illere üflemek gerekiyor. İllerin ise bu temel üzerine iş/işlemlerini tesis etmesi ile OHAL ruhu yani nam-ı diğer Yenikapı ruhu, tüm yetkili ellerin bedenleri ile birleşebilecektir. Ve OHAL, hukuku gözetleyen adil bir düzende yürüyecek, en az hasar ve zarar ile atlatılacak, amacına ulaşacak, sonunda ne 27 Mayıs’ın, ne 12 Mart’ın, ne 12 Eylül’ün, ne de 28 Şubat’ın bir utancı gibi bir utanç yığını ve enkazı ile karşılaşılacaktır. 15 Temmuz’un tek mirası, ‘şu çılgın Türkler’in kahramanlığı olsun istiyorsanız, o zaman tutacağımız yol ölçülü ve adil yol olmalıdır. Yoksa, yukarıda saydığım tarihler nereye çıkmışsa, 15 Temmuz da oraya çıkabilir. Bu, risk vardır. Onun için OHAL’i, illerdeki yetkililerin insafına ve vicdanına değil; HUKUKUN insafına, vicdanına terk etmeliyiz. Bu olmazsa, bu OHAL’in içinden yüz akıyla çıkamayız diye öngörüyorum. OHAL’den çıktığımız yerden geriye dönüp bakınca hayıflanmalarımız ve vicdani sızlamalarımız olabilir.
İşe tüm bu anlattıklarım bağlamında, bir ilimizden bize ulaşan bir açığa alma hikayesini, açığa alma işleminin en sonunda nasıl YÜKSEK DİSİPLİN KURULUNA dayandırıldığını tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermek, kamu ve yetkililerin ve Türk Milleti’nin vicdanına seslenmek istiyoruz:
Öğretmen arkadaşımız Türkiye’nin bir ilinde öğretmen olarak görev yapmaktadır. Kendisi aşağıdaki yazıda da gördüğünüz üzere ‘siyasi içerikli ve eleştiri sınırlarını aşan paylaşımlar ve yorumlar’ gerekçesi gösterilerek, 12 Ağustos 2016 günü görevden uzaklaştırılmış.
24 Kasım 2016 günü, maarif müfettişlerince ifadeye çağrılmış. İfadesi sırasında da iddialara dayanak olan paylaşımları kendisine sunulmuş. Paylaşımlarında gördüğümüz ve anlaşıldığı kadarıyla ismen ya da ima yollu dahi bir devlet büyüğünü hedef almış bir kelimesi yok. Bazı illerin OHAL’i nasıl çarçur ederek, insanları gereksiz yere mutsuz ederek kullandığını göstermesi ve OHAL’de nelerle uğraştığının görülmesi açısından ayrıca örnek olması için bu arkadaşımızın iddialarına dayanak olan birkaç paylaşımını aşağıya alarak paylaşmak istiyoruz:
6 Mart 2017 günü görevden uzaklaştırılmasının üzerinden yaklaşık 7 ay geçtikten sonra kendisine MEB yüksek disiplin kurulundan aşağıda sunduğumuz yazı, İl Milli Eğitim Müdürlüğü kanalı ile tebliğ ediliyor.
Yazı, en geç 7 gün içinde savunmanızı yapmanız hususunda, diye bitiriliyor gördüğünüz üzere. Arkadaşımız, bu yazıya istinaden ev hanımı eşi ve 8 yaşındaki küçük kız çocuğu ile birlikte Ankara’ya gidiyor, elden yazılı savunmasını MEB’e teslim ediyor, sözlü savunma talebinde bulunuyor ve şu an o günü bekliyor. Şimdi soralım kendimize, bu arkadaşımız, bu atılı iddialar ve bu dayanağı belgeler ile 657 DMK’nın 125.maddesinde yer alan ve memuriyetten çıkarma cezasını öngören ‘Memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak’ bendine bağlanarak memuriyetten çıkarılmayı hukuken ve vicdanen HAK ediyor mu sizce? OHAL’in hukuku da, vicdanı da normal zamanlarda ne ise odur, asla değişmemelidir. Ersan ŞEN’in dediği üzere... Hukuk da, vicdan da normal zamanlarda nasıl işliyorsa, OHAL’de de öyle işlemelidir...
Efendiler! Fikir beyanı, bazen cümlelerle olur, bazen şiirle olur, ama eskiden suçtu, bunu biliyoruz, ünlüleri tutuklayarak ün yapan 301.maddeleri mesela, fikir beyanı şimdilerde de Yeni Türkiye ortamında ve düzeninde, hala bu kadar ağır cezayı öngören bir suç mudur? Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’a şiir okuduğu için ceza veren bu eski Türkiye adetini, kim ya da kimler hortlatıyor? Ve neden OHAL’de hortlatıyor?
Bu arkadaşın üzerindeki atılı iddialar, Diyarbakır’da görevlerine iade edilerek aylıktan kesme, sürgün ve idarecilikten çıkarma cezası verilen 4472 öğretmenin üzerindeki iddialardan daha mı ağır? Ya da OHAL döneminde, ‘devlet büyüğüne hakaret’ iddiaları ile önce görevden uzaklaştırılmış, sonra idare mahkemesinin kararı ile görevine iade edilmiş ve idarece kademe ilerleme durdurması cezası öngörülmüş bir öğretmenin üzerindeki atılı iddialarına göre daha mı ağırdır?
İşte iller arasındaki OHAL zıtlıkları ve çelişkilerinden kastımız budur. Ve kamu güvenliği niyeti ile başlanan süreçte, bir ölçünün ve bir standartın olmayışından kaynaklı, hukukun yerine insanların vicdanlarına ve insaflarına, bir kısım açığa alınanların terk edilişinden dolayı kamu vicdanını yaralayacak olaylar meydana geliyor. Yukarıdaki sunduğumuz bir örnektir. Bu nedenle, haykıyoruz , insanların kaderlerini insanlar değil, hukuk tayin etmelidir.
Arkadaşımızın son sözü şu oldu: ‘Atılı iddialara dayanak tüm paylaşımlarım 15 Temmuz’dan önce... Sürç-i lisan etmiş isem affola, bir bardak kırmışsam affola, ama 100 bardak kırmışım gibi bir ceza öngörülmüştür...’
EFENDİLER! SİZCE DE BU ÇOK AĞIR OLMAMIŞ MI?
EFENDİLER! BU ARKADAŞ BU NEDENLERLE VE BELGELERLE İHRAÇ EDİLDİĞİNDE VİCDANLARIMIZ BUNU KALDIRABİLECEK Mİ? VİCDANLARIMIZ RAHAT OLABİLECEK Mİ?
Sonuç olarak, OHAL’de hukuksal insaf-İnsansal vicdan olmalı diyoruz yüksek sesle. Dileriz, YÜKSEK DİSİPLİN KURULU bu vicdana ve hukuka sahiptir. İlin açtığı bu yarayı kapatarak, 15 Temmuz’un destansı yönünün gölgeletilmesine geçit vermez. Bu, inançtayız.
ŞU SORGULAMAYI DA YAPMADAN EDEMİYORUZ, ACABA BU GİBİ İLLERDE MİLLİ EĞİTİM İÇİNDE, FETÖ’DEN/PKK’DAN/DEAŞ’TAN/DHKP-C’DEN/ VALİLİKÇE AÇIĞA ALINMIŞ, SONRA İFADESİ ALINMIŞ VE EN SONUNDA YÜKSEK DİSİPLİN KURULUNA GÖNDERİLMİŞ KAÇ KİŞİ VAR? İSTATİSTİK, OHAL’İN NE AMAÇLA KULLANILDIĞINI ORTAYA KOYAR, DİLERİM, DEVLETİMİZ BU İSTATİSTİKİ İLLERDEN TOPLAYARAK RAPOR ALIYORDUR, MÜCADELEDE BAŞIBOŞLUK ÖLÇÜSÜZLÜĞÜ GETİREBİLİR, İLLERİN FETÖ/PKK/DEAŞ/DHKP-C ile mücade karnesini de ölçülmelidir, yoksa mücadele yalnızca ‘sosyal medyada siyasi içerikli ve hükümet yetkililerine eleştiri sınırını aşan’lara yönelik memuriyetten çıkarma cezasını öngören taleplerle yüksek disiplin kuruluna taşınıyorsa, VAH Kİ VAH...
Zira; devletin ve milletin bekasını tehdit eden FETÖ/PKK/DEAŞ/DHKP-C gibi terör örgütleri, onların sempatizanları, milisleri ve militanlarıdır... Terör ve 15 Temmuz şehitlerinin hatırı varsa, bu unutulmamalı, bu bakımdan terörle mücadeleyi gölgeleyecek yollara sapılmamalıdır...
Bazı illerde; Sayın Cumhurbaşkanımızın başlattığı hükümet yetkililerinin devam ettirdiği ve muhalefet liderlerinin buna katıldığı Yenikapı ruhunu tahkim için 15 Temmuz öncesi kendilerine yönelik hakaret davalarını dahi geri çekmiş olmaları, kamuda demek ki bir yol gösterici ve ders niteliğinde tesir etmemiş... Ve ‘Bazı iller; FETÖ/PKK/DEAŞ/DHKP-C ile mücadele etmek yerine, ölçüyü kaçırarak gereksiz, keyfi şekilde sosyal medyada iğne ile kuyu kazar gibi yerel birtakım koyulan kıstaslarla karşıt fikirli ve düşünceli ve gözlerine kestirdikleri öğretmen avına çıkmışlardır’ diye kötü niyetli düşünmek istemiyoruz.
Saygılarımızla...