EĞİTMEK Mİ YÖNETMEK Mİ DENETMEK Mİ?

EĞİTMEK Mİ YÖNETMEK Mİ DENETMEK Mİ?

  Öğretmenliğin; dünyanın en iyi mesleği olduğu cümle alemce kabul edilen bir bilgi olduğunu söylemeye hacet yoktur sanıyorum. Aslında bu zaman zaman piyasaya savrulan ucuz cümlelerden biri gibi durabilir. Ancak bir hakikatin bayağılaştırılmasına sadece bu ve benzer değerlere yönelik saldırı çerçevesinde rastlamayız. Bazen günübirlik sohbetler arasında nice kolayca kullanılan yanlış cümleler söz konusudur ki bunların kimi itikadi açıdan inanca halel getirecek düzeyde tehlikeli olmaktadır. Öğretmenler için her hususuta topluma aydınlatıcı bireyler yetiştirmek ideali söz konusu ise geleceğin inşası vazifesinin şurur hem kendisi için hem muhataplar için tek hakikat meslek değerinin birey ile özdeşleşmesi olacaktır.  

          Mesleğimizin en şerefli kısmının sınıflarda olduğu hakikati ise sadece sınıfın havasını teneffüs edenler yani yine mesleğin en nadide kısmını oluşturan geleceğimizin inşası için vazgeçilmez olan çocuklarımızın her gün gözlerinin içine bakan öğretmeler tarafından bilineceği de izahtan varestedir. İnsanın en güçlü ve yüksek hissiyat ile bağlı olacağı en yüce varlığın muhabbetinden ilham alan '' Aşk '' duygusunun diğer cenahı ise mesleğinde ki cennet kokulu çocuklara bir şeyler öğretmek aşkıdır. İşini aşk ile yapanların varlığı bunun manevi değeri açısından mutlak mana da bir kıyas yapılacak olsa açık ara farkla öğretmenlik mesleği önde gelecektir.

          Ne ders esnasında ne teneffüslerde ne de okul dışında sizi gördüğünde yüzünde güller açan bir öğrencinin coşkulu bir selamı kadar değerli ne olabilirdi ki zaten. Ya da masumane koşarak hocam selamun aleyküm nasılsınız demeleri, sizi çok seviyorum demeleri her hangi bir kıymet ile kıyas edilebilir mi acaba? Tüm bu güzellikleri yaşamanın yolu mutlak manada gönülden gelen bir aşk ve heyecan ile çalışmak ve merkeze öğrenciyi ve onunla yürümeyi başarmayı koymaktan geçer. Kendi okulunda olmasa bile hatta yüksek öğretimde olan bir genç ile küçücük bir karşılaşmayı bile fırsata çevirerek eğitimci kimliği ile sıcak bir temas kurmayı başarmak ve bunu sırf Allah rızası için, millet ve memleket sevdası ile yapmaktır öğretmenlik.

          Her ne kadar tüm camiamızı üzen türden vakalar yaşansa da öğretmene olan saygının hala umutları yeşertecek düzeyde olmasının milli ve manevi donelerle desteklenmiş olmasının avantajı olduğunu da ifade edelim. Hz. Ali’nin meşhur ifadesiyle zihinlerimize kazınmış olan ‘’ Bana bir harf öğretenin kölesi olurum. ‘’ ve Kur’an öğreticileri için Hz. Peygamberin ‘’ Sizin en hayırlınız Kur’anı öğrenen ve öğretendir.’’ hadisi şerifi ve benzeri gibi nice güzel beyanların varlığı son derece değerlidir. Öğreten olmak, bilen olmak ve önder olmak bizim için son derece sıradan gibi görülse de milletimiz nezdinde ki saygınlığın en temel sebebinin bu olduğunu unutmamak gerekir.

          Tabi olarak büyük sayılarda öğrencinin eğitildiği okulların iş ve işlemlerinin yürütülmesi de bir o kadar değerlidir. Bir okul düşünün ki okulun tuvaletleri döneminin en iyi yetişmiş alimlerinden biri olan ve okul müdürü olan Merhum Celalettin Ökten tarafından temizlensin. O okuldan yetişen insanların ülke için ne kadar büyük değerler üreteceğini yazmak için satırlar yetmeyecektir. O neslin toplum inşasında ortaya koyacağı güzellikleri anlamak / anlatmak ise bir o kadar zamanı ve satırı işgal edecektir. Bu işin yani eğitim yöneticiliğinin değerli olmasının da önünde sonunda öğretmenlik mesleki değerleri üzerinden ele alınmasında büyük yarar mülahaza ediyoruz.

         Kurumun yöneticisi, müdürü o okulda sadece dersine girdiği sınıflar / öğrenciler değil tüm sınıflar ve öğrenciler açısından ciddi bir hizmet alanı oluşturmkatadır. Bir de destekleyip himaye ettiği işlerinde kolaylık sağladığı öğretmenler ve bir çok hususta yaşadığı sıkıntılarını ve çocuğu ile ilgili meslelerde destek olduğu velilerle ilgilenmesinin ve çözüm üretmesinin sağlayacağı manevi haz bakımından emsali olmayacağı da aşikardır. Her ne kadar sınıfta ki öğretmenlik her bir çalışmanın bir derece üstünde mutlu kılacak olsa da yöneticilik dolayısıyla her bir muhatapla kurulan ve yüksek düzeyde ihtiyaç duyulan sağlıklı iletişimin merkezi olmak ve okula yönelik üretilen her türlü hizmeti buna eklediğiniz zaman ortaya çıkan manzara Picasso manalarının tümünden daha yüksek düzeyde ve paha biçilemez bir değer taşıyacaktır.

          Ancak elinde öğretmenlik gibi her anlamda kazanmaya açık bir meslek imkanı olduğu halde bir belediye temizlik işçisinin yaptığı işten aldığı zevk ve sunduğu hizmetin değerine dair iç huzurunun zerresinin nasip olmadığı hem öğretmen hem okul yöneticilerinin var olduğu gerçeği de maalesef acı bir hakikattir. Öğrencisine değer vermeyen öğretmen, öğretmenine saygı duymayan yönetici, amirine güzel hizmetlerde yardımcı olmayan nasipsizlerin varlığı her ne kadar az olsa da mevcuttur ve tüm kurumlarda böyle bir kişinin varlığı dahi ağız tadını kaçırmaya yetecek cinstendir. Süslü sözlerle kendimizi avutamayacağımız bu tarz gerçekleri söylemek, yazmak her zaman riskli olmuştur ancak bunun yapılması elzemdir.

          Bir alaca dana bir ahırı pisletir atasözü tam da buraya denk düşmektedir. Bir işi rezil etmek icin tek bir iş bilmezin yeterli olduğu anlamında kullanılan bu atasözü milletimizin tecrübesiyle sabit kıldığı bir hakikattir. Bu hususta iş bilmezlik ifadesi masum kalmakta olup daha ötesinin varlığını ya da olabilirliğini ifade etmeye biz bile cesaret edemiyoruz. Ancak asıl sorun bu alaca danalar maalesef ahırın sahipleri ya da sahibi olduğunu sananlar tarafından korununca gün yüzüne çıkmaktadır. Devlet terbiyesini geçtik aile terbiyesi aldığı dahi sorgulanacak bu tiplerin öğretmenlik mesleği ile bağlarının kesilerek masum çocukların bu tiplerden korunması için yapılabilecek bir şeyler de olmalıdır.

         On yıllarca öğretmelik yapıp ya da başka kurumlarda düz memurluk yaptıkları halde bir biçimde yöneticiliğe zıplayan bu tiplerin tüm kurumlarda çalışma barışını bozan despotik yöntemler ve yıldırma politikalarıyla kuruma ve bireylere zarar vermelerinin önüne geçilecek türden kolay geçişlere imkan tanınacak yasal düzenlemeler düşünülmelidir. Böyle bir çalışma normal şartlarda kazanılmış haklardan taviz gibi algılanmadan resmi, hukuki, sağlık kurumları gözetiminde hatta sivil toplum desteği ile gerçekleştilmelidir. 657 sayılı kanunda yapılması düşünülen değişiklikler çerçevesinde ele alınması ve uygulamanın da hem psikolojik hem sağlık hem maddi açılardan kişlere kayıplar oluşturulmadan yapılabilirliği ve hakkaniyet çerçevesinin korunması temin edilerek yasal kayıplar oluşturulmadan tarafsız bir kurul değerlendirmesi sonucunda uygulanması son derece önemlidir.

         Eğitim kurumlarının yönetimleri için seçilecek insanların mutlaka ekip olarak iyi bir performans sergileyebilmesi için kurum müdürlerine kendi muavinlerini seçme vb bir çok yetkinin önü açılmalıdır. Aksi halde yönetim içinde ve iletişim sorunu olan uyumsuz personelle ne hedef 2023’ü ne üretkenliği ne de ülke çapında istenen düzeyde başarıyı yakalamak mümkün değildir. İşini yapmayan ya da savsaklayan bir personeli karşısında eli kolu bağlı bırakılan yöneticiye yüksek düzeyde verilen yetkisiz sorumlukların sadece sorunlar yumağı oluşturmaya zemin hazırladığını / ve istenen milli hedeflere ulaşmanın hayal olacağını ifade etmek bir vecibedir.

         Gel gelelim dentim meselesine. Bu hususta hiç bir dönemde iyi bir sınav vermediğimizi hatırlatarak şunu paylaşmakta yarar görüyorum. Kifayetsiz muhterislerden oluşan bir yönetimin benzer bir biçimde oluşmuş denetmenlerin denetimlerinin de gelişen dünya ve son yıllarda kazanılmış olan yüksek düzeyde insan odaklı bakanlık perspektifinin çoook gerilerinde kalacağı dikkatlerden kaçmamalıdır. Ve hatta eskidiği düşünülen bir çok yönetmeliğin güncellenmemesi veya var olanların / güncellenelerin dahi negatif zaviyeden ele alınması gibi tuhaf ve şık olmayan neticeler vereceği de yine izahtan varestedir. Yönetici olsun (Amir) yönetilen olsun (Memur) öncelikle mesleğinde rehberlik merkezli bir çalışma ile destek olunmamış bir bireyin / kurumun sırf bir kişinin etkili tanıdığı dolayısıyla kabir azabı gibi bir denetime tabi tutulması da maalesef bir çok açıdan mahzurlar içermektedir.

         Kim olursa olsun devletin muhataplığı; devlet adab ve prensipleri çerçevesinde olmalıdır. Kişilere verilen yetkiler millet adına ve milete hizmetten başkaca niyetlere hizmet ettirildiği taktirde ortaya çıkacak manzara zulüm olacaktır ve zalimlik en çok ta işleyiciyi kötü sona hazırlar. Böyle bir durumda her ne sebeple olursa olsun zulmün emrini veren de, sebep olan da, destek veren de sorumludur ve hem dünyada hem ahirette hesapları çetin olacaktır. Zamanla değişen ve bakanlık emirleri ile uygulanan bir çok hayırlı hizmetin dahi eskimiş denetim kuralları çerçevesinde cazalara muhataplığı peydah edeceği vazıh bir hakikattir. Öyleyse kim ne derse desin hakikatin ifşası ve ikamesi tüm kurumlar için olmazsa olmazdır.

          İster yönetici olsun ister düz memur olsun her anlamda işinde sorunlu olanların cezalandırılmaları da normal sürcin gereği bir ihtiyaçtır. Bunun dahi hakka ve adalete istinad etmesinin zarureti tüm değerler zaviyesinden bakıldığında kaçınılmaz olarak devlet bekası ve milletin yükselişi açsından bir hakikattir. Denetimde her ne olursa olsun adaleti koruyanlar ise en yüksek düzeyde saygınlığı taşımanın haklı gururunu yaşayabilirler. Bahis konusu adil yürütme durumu bu haklı mutluluğu yaşaması gereği kadar adil bir denetimin olmadığı bir durum için ise ekstrem bir şey söylemeye gerek olmadığı hatta zorbalığın takım elbise giymiş hali olacağı ise ortadadır.

         Vesselam

         Selehattin DUMAN

         09.04.2019 02.29

İlk yorum yazan siz olun

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

MEB Haberleri