Eğitim 50 milyon kişiyi direkt ilgilendiren bir konu. 50 milyon kişi bir konuda rahatsızsa ülkede huzur yok demektir. Terörden ekonomiye pek çok sorun var ama esas evdeki yangının nedeni eğitim.
Hayatı çok ilgilendiren bir konu eğitim ama herhalde gündem olmadığı için çok dikkatimizi çekmiyor. Ne olacak bu durum şimdi 2002'den bu yana sürekli değişti?
Biraz da anne babalara bağlıyorum ben bunu. Şimdi hangi anne babaya sorsak sizin için en değerli varlık hangisi diye, herkes çocuklarımız diyor; çocuklarınız için en önemli şey nedir dediğiniz zaman, eğitim diyorlar. Peki eğitimle ilgili hiçbir uğraşın var mı, yok. Eğitim çok çok önemli ama bunu önemsemeyenlerin en başında anne babalar sonra da devlet geliyor. Hangi anne baba sandığa giderken; 'şu parti benim çocuğumun geleceği için şunu yaptı onun için oy veriyorum' noktasına geldi, hiçkimse. O yüzden de siyasetçiler eğitimi ciddiye almıyor. Siyasetçilerin eğitimi ciddiye almalarını istiyorsak anne babaların çocukları için soru sormaları lazım; bu sınav sistemi niye böyle, bu öğretmenler niye böyle, bu okullar niye böyle, bu karanlıkta eğitim niye böyle diye sorgulamaları lazım. Sorgulamadıkları sürece siyasetin gğndemine girmez. Gidin bakın evde en önemli gündem maddesi çocuklardı ve onların eğitimleridir ama siyasetin gündeminde eğitim ilk 10 madde arasına girmiyor, girmemesinin nedeni de kesinlikle söylüyorum ki anne babaların eğitim konusundaki duyarsızlıklarıdır. Oysa iyi eğitim almamış bir çovuk hem aile için hem ülke için en büyük baş ağrısıdır o yüzden bunun ciddiye alınması gerekiyor. Hele ki bizim gibi genç nüfusa sahip ülkelerde siz o çocukları iyi eğitemezseniz ya sokak çetelerine katılırlar, ya uyuşturucuya bulaşırlar, ya dağa çıkarlar, ya da hırsızlık yaparlar, çok farklı sorunlarla karşımıza gelirler. Ama biz sorun çıktıktan sonra, çocuklar sorunlu hale geldikten sonra anca onlarla ilgileniyoruz. Oysa sorunlu hale gelmeden evvel ilgilensek çok daha pozitif gelişme sağlayıp, ülke kalkınmasına da yararlı olur. Ama bunu düşünen ne siyasetçi var, ne anne baba var, ne medya var. Gazetelerde 5 sayfa, 8 sayfa spor var, 8 sayfa magazin var, 8 sayfa ekonomi var, yarım sayfa eğitim yok. Eğitim olmayınca da olmuyor. Bilim toplumu bir anda olmuyor. Ben bir örnek vereyim size; Amerika niye dünyanın en güçlü devletidir, silahlı gücü için, doları için değil, dünyanın en iyi 10 üniversitesinden 8'i orada olduğu için.
TEOG neden kaldırıldı?
TEOG ağır dendi, çocukları sınavkolik haine getirdi dendi. Halbuki TEOG getirilirken güya sınavlardan kurtaracaktı bizi. Kurtarıcı olarak getirildi ve yapılmış en büyük reform olarak nitelendirildi. Ama benim asıl sormak istediğim, Cumhuriyet tarihinin en büyük reformu diye yapılırken, bunu ballandıra ballandıra anlatan Başbakan aynı, Cumhurbaşkanı aynı, Milli Eğitim Bakanı da aynı parti, peki bu sistem çöpe atılırken o Milli Eğitim Bakanı niye çıkıp o getirdiği sistemi savunmuyor? Böyle birşey olabilir mi? Şimdi TEOG çöpe atılıyor ve TEOG'u getiren Milli Eğitim Bakanı ağzını açmıyor. Aynı partiden de olsa çıkıp bunu savunması lazım. Şimdi Sayın Bakanın getirdiği sistemi de bir sonraki bakan çöpe atacak. Bugüne kadar hep böyle oldu. Eğitimde devamlılık olması lazım, eğitimde süreklilik olmazsa eğer, taş taş üstüne koyamazsınız. Biz sürekli duvar yapıyoruz. bir sonraki bakan gelip o duvarı yıkıyor, sıfırdan duvar yapıyor, ondan sonra gelen yine onu yıkıyor. Böyle şey olmaz. Bürokrasi orda, rüzgar gülü gibi, hani bakan gelse ona göre tavır alıyor. Bürokrasinin asıl değişmesi gerekiyor, bütün bu hataları yapanlar onlar. Ben 35 yıldır gazeteciyim, ondan önce de eğitim fakültesini bitirme tezim buydu, eğitim bakanlarının bütün secerelerini inceledim, en büyük özellikleri eğitimde uzaktan yakından alakaları yok. Herkesin yapacağı işler vardır, yapamayacağı işler vardı. Şimdiki bakan Milli Savunma Bakanıyken gayet başarılıydı, niye onu alıp buraya getirdik o zaman kendi işini yapmadı orda. Şimdi burda sistemi öğrenmeye çalışıyor.
Liseye geçişte yeni sistem getirildi, şimdi veliler de soruyor; 5 okuldan bahsediliyor, çevremde çocuğumun istediği 5 okul yoksa ne yapacağım?
Bırakın 5 okulu, istediğiniz okulu bazı bölgeler var ki... Ankara'daki bürokratlar ve bakanlar İstanbul'u sadece Etiler, Beşiktaş çevresi sanıyorlar, Ankara'yı da Çankaya çevresi sanıyorlar. Öyle iller, ilçeler var ki, mesela fazla uzağa değil gidin Şile'ye, 5 tane değil 3 tane bile okul yok. Mahalle diyorlardı şimdi 3 ilçeyi birleştireceklermiş; yani en yakın okul derken bir bakmışsınız 40-50 kilometre mesafedeki okulu size tercih olarak sunacaklar. Anadolu'ya gittiğin zaman bazı ilçeler arasında 70-80 km mesafe var . Sayın Bakan diyor ki herkesi istediği okula göndereceğiz, yok ki okul nereye göndereceksin?
Mesela Bakırköy gibi yoğunluk olan yerlerde okulların alacağı öğrenci sayısı 50 kişi, diyelim 500 kişi başvurdu, ne yapacaksın o zaman? Sıkıntı orada.
Bu durumlar eğitim hayatını bitirecek mi?
Bitiriyor, bakın Milli Eğitim ve Türkiye şunun farkında değil; bu sene üniversitelerde 350 bin kontenjan boş kaldı. Eskiden üniversite olsun da ne olursa olsun, istediğim yere girerim deniyordu, insanlar koşa koşa hiç istemediği bölümlere giriyordu. Şimdi öğrenci diyor ki senin benim önüme koyduğun yemeyi ben yemem. Ben artık ne istiyorsam onu yaparım. Çünkü üniversite diploması bir işe yaramıyor, şu anda 8-10 milyon üniversite mezunu işsiz. Üniversiteye girişte böyle oldu. Liselere girişte geçen sene ya meslek lisesine yönlendirdiler ya imam hatipe yönlendirdiler, öğrenci ben istemiyorum deyince e ne olacak, gel seni açıköğretime gönderiyoruz. 120 bin öğrenci açık liseye gitti. Zorunlu eğitim çağındaki çocuk açık liseye gider mi? Çocuğu sokağa bırakmak demektir o. Bunun amacı işsizliği azaltmak. Şimdi üniversitelerde de barajı düşürdüler iyice, 7.5 milyona çıkmış diyorlar üniversite öğrencisi sayısı, mümkün değil ama açıköğretime koymuşlar koymuşlar, uzaktan eğitim diye birşey daha çıkardılar. Normal üniversiteler giden 1.5-2 milyon kişi ama 7.5 milyon öğrenci var. Üniversitede bir yerde kaydı olduğu zaman işsiz sayılmıyor, sayılmadığı için de işsizlik rakamları düşüyor, hepimiz de bunu yiyoruz.
Milli Eğitim Bakanlarının Meclis tarafından seçilmesi gerekir
Ben bunu 4-5 defa yazdım. Milli Eğitim Bakanlarının ve Milli Eğitim bütçesinin partiyle değil meclis tarafından seçilmesi gerekir, tıpkı Cumhurbaşkanı seçildiği gibi oy çoğunluğuyla. Bütçesini de bakanı da meclis seçmeli, sadece iktidarın değil muhalefetin de görevi. Eğitimin iyileşmesi bu ülkede yaşayan herkesin görevi olmalıdır. Eğitim iyiyse bu ülkede herkes nemalanır, kötüyse de herkes onun cezasını çeker.
Son zamanlarda konuşulan birşey var; Finlandiya modeli, Avusturya modeli, Almanya modeli, niye Türk modeli yok? Bişey almak zorunda mıyız?
Bizim çok güzel modellerimiz vardı, hepsini kaldırdık. Köy Enstitüleri modeli vardı, köy enstitüleri solcu yetiştiriyor diye kaldırdılar. O zaman onun siyasi tarafını kaldır, köy enstitüleri üreten insan yetiştiriyordu. Üreten insan yetiştirme modeli gerçekten çok çok önemlidir. Dünya literatürüne girmiştir ve pek çok ülke bunu örnek almıştır. Finlandiya eğitim modelinden çok çok daha iyidir. Anadolu liselerimiz vardı, Anadolu'daki fakir fukara çocukları, bu liselere girer yabancı dil öğrenir ve Türkiye'nin, dünyanın en önemli üniversitelerine girerdi, onları da sulandırdık. Bütün okullara Anadolu Lisesi tabelası astık, eskiden mahalle lisesi vardı onları kaldırdık. Anadolu Lisesi tabelası asınca, öyle olmuyor. Onları Anadolu Lisesi yapan neydi? Öğretmeni özel olarak seçililiyordu, öğrencisi özel olarak seçiliyordu, bazı dersleri yabancı dille yapılıyordu ve ordan öğrenci dil bilerek mezun oluyordu. Şimdi biz bütün bunları kaldırdık, o Anadolu Liselerini mahalledeki okul seviyesine indirdik. Ben aslında şaşıyorum. Bu üniversiteler, bu liseler için niye öğrenci hazırlıyor veliler? Göndersinler piyano öğrensin, spor yapsın, herhangi birşey öğrensin. Bu sınav sistemlerinin tümüyle kalkması gerekiyor. Türkiye yıldız takımlarına sporcu bulamıyor biliyor musunuz? Sporda biz niye başarısızız? Bu eğitim sistemi yüzünden, bu sınavlar yüzünden. 10-15 yaşındaki çocukların hepsi dershaneye gidiyor, spor salonlarına gitmiyor. Bizde hiç müzisyen çıkmıyor, niye?
Bizde 8-10 milyar dolar sınav sektörüne para akıyor. Ciddi bir paradır 8-10 milyar dolar. Sonra çocuklar çocukluğunu yaşayamıyor hepimiz görüyoruz bunu. Geçen sene 40 fen sorusunun Türkiye ortalaması kaç biliyor musunuz, 2.5. Akademik başarı diye birşey yok. Gelelim çocukların donanımına, çocukların bir donanımı var mı? İstedikleri mesleği seçebiliyor mu, hayır. O zaman biz bu çocuklara, bu eziyeti niye çektiriyoruz, bu paraları boşuna niye harcıyoruz?
Ben herkese soruyorum. Geçen sene 350 bin kontenjan boş kaldı. Bu kontenjanın her birinin maliyeti 10 bin liradır. 350 bin ile 10 bini çarptığın zaman trilyonlar ediyor. Kimse bunun hesabını sormadı. Böyle birşey olabilir mi? Ne YÖK'e hesap sordular, ne üniversitelere hesap sordular, ne ÖSYM'ye ne de Milli Eğitim Bakanlığı'na.
EĞİTİM AJANSI