2018 Yılı İtibariyle MEB'in Öğretmen İhtiyacı

Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, eğitimin başat sorunlarından birinin öğretmen açığı olduğunu ifade etti ve sistemin öğretmen ihtiyacı ile sisteme yönelik öğretmen arzının aynı anda büyümesinin başlı başına bir sorun olduğunu kaydetti.

Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, “Biz öğrencileri öğretmenle buluşturma noktasındaki eksikliğin giderilmesi gerektiğini söylüyoruz. Bir taraftan da öğretmenleri yeniden öğrencilikle buluşturmak isteyen bir kitle var. Türkiye’nin nitelikli öğretmen sorunu yok. Çünkü öğretmenlerimizin veri olabilecek bir nitelik eksikliği söz konusu değildir. Türkiye’nin, öğretmenlerin niteliklerini daha da artırmaya dönük taleplerini, isteklerini karşılayacak, kolaylaştıracak, özendirecek, ödüllendirecek mekanizmalara, sistemlere ve mevzuata ihtiyacı var. Öncelik hiç şüphesiz öğretmen açığı meselesidir. OECD ortalamalarında öğretmen başına düşen öğrenci sayısı üzerinden bakıldığında, ‘Türkiye’nin öğretmen açığı toplamda 130 bin 500’ civarındadır. Bu veri tek başına, önemli bir öğretmen ihtiyacı olduğunu doğrulamaktadır. Her geçen yıl büyüyen öğretmen adayı sayısı, eğitim fakültelerindeki öğrenciler, herkese açık pedagojik formasyon eğitimleri ve KPSS kapsamında öğretmenlik alan sınavına girenler dikkate alındığında yakın gelecekte 1 milyona ulaşabilir. Sistemin öğretmen ihtiyacı ile sisteme yönelik öğretmen arzının aynı anda büyümesi başlı başına bir sorundur. İhtiyaç var fakat yeterli atama yapılmıyor. Yeterli aday var fakat atama yapılıp ihtiyaç karşılanmıyor. Her ikisi de ‘önce eğitim’ iradesiyle çelişiyor. Hem ihtiyacı azaltmak hem de arz havuzunda taşmayı engellemek için birkaç yıl sürecek şekilde her yıl 40-50 bin civarında öğretmen ataması yapmaya devam etmek gerek” dedi.

Yalçın, hem ihtiyacı azaltmak hem de arz havuzunda taşmayı engellemek için birkaç yıl sürecek şekilde her yıl 40-50 bin civarında öğretmen ataması yapmaya devam etmek gerektiğini söyledi.  

Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, Bakan yardımcıları Mustafa Safran, İbrahim Er, genel müdürler, Memur-Sen’e bağlı sendikaların yönetim kurulları, Eğitim-Bir-Sen teşkilat mensupları ve üyelerin katılımıyla düzenlenen basın toplantısında konuşan Yalçın, eğitimin, hem bilim hem de hizmet noktasında vazgeçilemez, ertelenemez, yok sayılamaz, devre dışı bırakılamaz, alternatifi oluşturulamaz bir alan olduğunu belirterek, “Çünkü ‘insan-mekân-zaman ilişkisinin’ yaradılışından bugüne, insana, dünyaya ve hayata dair her işe, oluşa, olguya, işleyişe ve ilişkiye yön veren, yöntem ve içerik oluşturan süreç ve sonuçların her biri, ya doğrudan ya da dolaylı olarak eğitimin ürünü ve birikimidir. Kesin olan şudur ki, insanın kendini araması, bulması, kendini irdelemesi ve bilmesi, nihayet kendi olması eylemlerinde eğitim dışında bir kulvar, geçmişte ve bugün olmadığı gibi gelecekte de olmayacak. Bireyden topluma, devletlerden uluslararası kuruluşlara herkes bunun farkında olarak, eğitime önem ve öncelik veriyor, vermek durumundadır. Eğitimde geriye düşenin, ahlakta, adalette, merhamette zirveye ulaşması; bilimde öne çıkması, teknolojide önde olması, ekonomik ve diplomatik düzlemde fark oluşturması, gereksiz hayal ve imkânsız hedef hükmündedir” şeklinde konuştu.

Birleşmiş Milletler’in, bunun farkında olarak 2030 sürdürülebilir kalkınma programında ‘nitelikli eğitim’ hedefine ilk sıralarda yer verdiğine dikkat çeken Yalçın, “Kişi ya da toplum fark etmeksizin, eğitemediğiniz sürece potansiyeli, öğretemediğiniz sürece kapasiteyi ne büyütebilir ne de harekete geçirebilirsiniz. İnsanın eğitim alma süresi arttıkça; insani vasıfları edinme gayretinin, beceri ve niteliklerinin de arttığı aksi iddia edilemez bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor. Daha iyi iş imkânlarına sahip olmanın, yürüttüğü işi daha iyi yapmanın ve bu suretle kişisel gelir ve refahı artırmanın da bilinen tek yöntemi eğitimdir. Bu gerçekliğin bir sonucu olarak, Türkiye dâhil tüm dünyada okullaşma oranları hızla artmakta, öğretmen ve derslik başına düşen öğrenci sayısı azalmakta ve giderek artan oranda eğitime daha fazla yatırım yapılmaktadır. Bu yatırımların eğitim sisteminin kalitesini nasıl etkilediği, sistemin ne kadar etkin ve verimli çalıştığı, hizmetlerin ne kadar adil dağıtıldığı, fırsat-imkân eşitliğinin ne kadar sağlandığı oldukça önemli hâle gelmektedir.” dedi.

Eğitimin, uygulama öncesinde planlama ve programlamanın, uygulama sürecinde plana ve programa bağlı kalmanın, sonrasında ise süreci ve sonuçları izleme ve değerlendirmeye tabi tutmanın mutlak gereklilik kapsamında olduğu bir bilim ve hizmet alanı olduğunu vurgulayan Yalçın, “Bu gerçekten hareketle hemen her ülke, eğitim sistemine çağın gereklerine cevap verecek nitelikler kazandırmaya ve eğitim sistemlerinin performansını değerlendirmek için mekanizmalar geliştirmeye çalışmaktadır. Bu amaçla, eğitim sistemine dair ayrıntılı veriler toplamakta ve daha sonra da bu verileri analiz etmektedir. İzleme ve değerlendirme çalışmalarıyla, eğitim sisteminin etkinliğini ve verimliliğini tespit etme, aksayan ya da beklenen sonuçları üretmeyen yönlere ilişkin teklif geliştirme zemini oluşturulmaktadır. Birçok ülkenin bu kapsamda sahip oldukları ulusal eğitim verilerini paylaştığı UNESCO ve OECD gibi kuruluşlar da, ülke verilerini uluslararası karşılaştırmalı olarak analiz etmekte; ülkelerin eğitim sistemlerinin zayıf ve güçlü yönlerini tespit etmekte, eğitim sistemini iyileştirmek hedefiyle politika değişikliğine ihtiyaç duyulan alanlara yönelik ayrıntılı veriler sunmaktadır. Böylece, dünyada eğitime dair eğilimlerin neler olduğu da görülmektedir” ifadelerini kullandı.

Eğitime dair mevcut verilerin masaya yatırılıp geçmiş yıllar ve gelişmiş ülkelerle mukayese edilmesinin, kamu otoritesi ve akademinin yanı sıra, artık eğitim sendikaları ile eğitim alanında çalışma yapan sivil toplum kuruluşları için de bir zorunluluk olduğunu dile getiren Yalçın, “Veri temelli bu raporlar, eğitim sistemine dair bağımsız değerlendirme açısından oldukça önemlidir. Eğitim-Bir-Sen olarak, biz de bu bilinçle ve genel yetkili sendika olmanın sorumluluğuyla, izleme ve değerlendirme çalışması yapmayı ve rapor şeklinde kamuoyuyla paylaşmayı sendikal faaliyetlerimiz arasına dâhil ettik. Bu çerçevede, 2016 yılında Eğitime Bakış 2016 başlığıyla milli eğitim sistemine, 2017 yılında ise Yükseköğretime Bakış 2017 başlığıyla yükseköğretim sistemine dair ilk izleme ve değerlendirme raporlarımızı yayımlayıp kamuoyuyla paylaştık. Kamuoyunun, eğitimcilerin, akademisyenlerin ve karar alıcıların dikkatini çekmesi ve yeni tartışmalara zemin oluşturması, izleme ve değerlendirme raporlarımızın amaca hizmet ettiğini gösteriyor. Eğitim sistemini bütünsel bir bakışla her yıl izlemek ve değerlendirmek hedefimizin bu yıla ait ürünü olan Eğitime Bakış 2018: İzleme ve Değerlendirme Raporu’yla, eğitime erişim ve katılım; eğitimin çıktıları; öğretmenler ve okulların yetkileri; eğitim-öğretim ortamları; finansman olmak üzere, beş ana başlıkta ve toplamda 24 gösterge üzerinden eğitim sistemimizin mevcut fotoğrafı ve ihtiyaçları ortaya konulmuştur. Raporda, MEB, ÖSYM, TÜİK gibi kuruluşların yayımladığı açık veriler ile her yıl yayımladığı Bir Bakışta Eğitim raporu üzerinden OECD verileri kullanılmıştır. Bu noktada, Millî Eğitim Bakanlığı’nın talebimize olumlu cevap vererek açık istatistiklerde olmayan birçok veriyi bizimle paylaştığını ve daha geniş düzlemde analiz yapma imkânı sağladığını da belirtmek istiyorum. Bu vesileyle, Bakan Ziya Selçuk’a teşekkür ediyorum” diye konuştu.

“Konu eğitimse, eğitimin herhangi bir öznesi ya da verisi ise yetkililerin, politika belirleyici öznelerin, sendikaların ve sivil toplum örgütlerinin, ‘bana ne’ pozisyonu almaya da ‘sana ne’ ötekileştirmesi yapmaya da hakkı yoktur” diyen Yalçın, “Biz Eğitim-Bir-Sen olarak, eğitimle ilgili hiçbir konuda ‘bana ne’ demedik, demeyeceğiz. Beklentimiz ve isteğimiz, muhataplarımızın, paydaşlarımızın, kurum ve kişi düzeyindeki yetki ve görev sahiplerinin de ‘sana ne’ stratejisiyle insana ve eğitime zarar verme hatasına düşmemeleridir. Millî Eğitim Bakanlığı, 2023 Eğitim Vizyonu’nda veri temelli analiz ve politika yapılacağını vurgulamıştır. Bunu çok önemsiyoruz. Bakanlığın veri temelli analizler yapması ve verileri, araştırmacılar ve sivil toplum örgütleriyle paylaşması, doğru kararların üretilmesi ve kararların hızla hayata geçirilmesi noktasında önemli bir eşiktir. Burada şunu ifade etmek gerekir ki, farklı gözlerin eğitimi izlemesi ve farklı kurumsal birikimlerin veriler üzerinden değerlendirme yapması, kaynakların doğru kullanılmasına, imkân ve fırsatların hem artmasına hem tabana yayılmasına, eğitim sistemini iyileştirme arayışlarında da daha fazla seçeneğin ortaya konulmasına kapı aralayacaktır. Raporu niye yazdığımıza, hazırladığımıza dair bu çerçeveden sonra bu yılki izleme ve değerlendirme raporumuzda nelerin yer aldığına ve neler yazıldığına dair bazı verileri genel hatlarıyla paylaşmak istiyorum.” dedi.

TIMSS ve PISA gibi uluslararası karşılaştırmalı çalışmaların, en başarılı eğitim sistemlerinde anahtar rolün öğretmenler olduğunu gösterdiğini kaydeden Yalçın, “Öğretmenlerin öğrenci başarısı üzerindeki etkisinin, müfredattan da öğretim teknik ve materyallerinden de çok daha yüksek ve anlamlı olduğu gözüküyor. Öğretmenler, dezavantajlı öğrencilerin dezavantajını ortadan kaldıracak en önemli unsur olarak tanımlanmaktadır. UNESCO, ILO, UNICEF ve UNDP genel direktörlerinin 2014 Dünya Öğretmenler Günü’nde yayımladıkları ortak bildiride, ‘Bir eğitim sistemi ancak öğretmenleri kadar iyidir. Öğretmenler, evrensel ve herkes için kaliteli eğitim açısından vazgeçilmezdir’ vurgusu yapılıyor. Eğitim-Bir-Sen olarak biz de Türkiye’deki eğitim sistemini daha iyi hâle getirmede en önemli unsurun öğretmen olduğunu savunuyoruz. Öğretmenin mutluğunu sağlamayan, umudunu artırmayan, saygınlığını yukarılara taşımayan, sorunlarına çözüm bulmayan, beklentilerine duyarsız, tekliflerine ilgisiz kalan bir sistemden, öğrencilerin ufkunu büyütmek ve toplumun refahını yükseltmek noktasında sonuç üretmesini beklemek, ölü gözünden yaş beklemektir. Bir eğitim sistemi, kendisini öğrenci zihninde var eden, toplumun genelgeçer ilke ve değerleriyle uyumlu insan profilini inşa sorumluluğunu üstlenen öğretmene öncelik ve önem atfedip değer vermedikçe, kendi sorunlarını çözmeye mahkûm edilmekten ülkenin ve toplumun sorunlarını çözecek kapasiteyi ve potansiyeli harekete geçiremez. Bu anlamda, Bakanlığın son dönemdeki bazı kararlarını ve hayata geçirdiği uygulamaları önemli bulduk ve destekledik” değerlendirmesinde bulundu.
 

İlk yorum yazan siz olun

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Öğretmen Atamaları Haberleri