Bilişim Öğretmenlerinden "Endüstri 5.0 ve 2020 Öğretmen Atamaları" Mesajı: Endüstri 5.0: Toplumun Yeniden Şekillendirilmesi ve 2020 Öğretmen Atamalarının Gölgesinde Türkiye. Bilişim Öğretmenleri Platformu'ndan bir öğretmenin sitemize gönderdiği talep yazısı:
2020 yılına merhaba demeye hazırlandığımız şu günlerde Japonya Başbakanı Shinzo Abe’nin ilk kez 2017 CeBIT Fuarında sözünü ettiği kendi tabiri ile Toplum 5.0’a bir adım daha yaklaştık.
Peki, nedir Endüstri 5.0? Neden Shinzo Abe tarafından Toplum 5.0 olarak nitelendirildi? En önemlisi Türkiye bu işin neresinde?
Endüstri, genel anlamıyla hammadde kullanılarak tüketime hazır mamuller meydana getirmektir. Bir ülkenin gelişmişliği endüstrisi ile doğru orantılı olarak seyreder. Çünkü ülkeler zenginliklerinin büyük bir kısmını sanayileşmeye (endüstriye) borçludur.
Endüstri ilk kez 18. Yüzyılda buharlı gemiler, arabalar ve buhar gücünden yararlanılan diğer araçların yanı sıra dişli çarkların da kullanılması ile Endüstri 1.0 adı altına insanlık tarihinde yerini aldı. Endüstri 1.0 attan inip buharlı herhangi bir şeye binmeye cesaret edebilmekti.
20. yüzyılın başlarında Henry Ford tarafından başlatılan seri üretim mantığı ise Endüstri 2.0’ın temellerini atmış oldu. Üretim bantlarında birbirinin peşi sıra gelen, birbirinin aynısı ürünler görmeye başladık.
Daha sonra 70’li yıllarda endüstrinin çeşitli alanlarına bilgisayarların da dâhil edilmesiyle Endüstri 3.0 süreci başlatıldı. Bilgisayar ve yazılımlar sayesinde üretimde hata minimuma indirgenerek sürekli ve hatasıza yakın bir üretim sürecinin gerçekleştirilmesinin önü açılmış oldu.
2010 yılı sonlarında Almanya önderliğinde Endüstri 4.0 duyuruldu. Artık markaların gerçekten rakip olmadığı, ulusal ve uluslararası fabrikaların bulut sistemleri vasıtayla beraber çalıştığı, nesnelerin interneti (Internet of Things) ile kullanıcılardan veri toplanarak daha akıllı bir tüketim sistemi oluşturulması sonucuyla satın almak isteyebileceği ürünler tüketiciye tam vaktinde gösterilmeye başlandı. “Yorulmayan” ara vermeyen fabrikalar artık 7 gün 24 saat birbiri ile etkileşim halinde çalışabilecek, daha az hata ile daha gerekli ürünler imal edecekti.
Örneğin evimizdeki bir buzdolabı, sanal marketlerden süt, domates, yumurta gibi ürünler sipariş edebilecek, fabrikaya varsa arızalanan parçasının bilgisini verebilecek, toplanan veriler sayesinde müşteri profili oluşturulabilecek. Bu sayede müşterilere sadece ilgi duyabilecekleri ürünler sunulurken, diğer yandan buzdolabının çabuk arızalanan ve uzun ömürlü bileşenleri belirlenebilecek, uzun yıllar arızalanmayan bir bileşenin yedeğinin yapılmasına gerek duyulmayacağından gereksiz stok yapılmasının önüne geçilmiş olacak. Bu durum 4. Sanayi devrimiydi.
Gelelim Endüstri 5.0’a. Endüstri 5.0 en başta insanlığa sıfır hata garantisi vermektedir. Örneğin trafik kazalarının %94’ü insan hatalarından kaynaklanırken otonom araçlar sayesinde bu oran sıfıra indirilecek, araçlar yüzlerce metre önceden haberleşerek birbirleri için alanlar oluşturabilecektir.
Sanal dünya ile gerçek dünya bir arada işler hale gelebilecek, İnsanlar, HoloLens’ler sayesinde görmek istedikleri her şeyi “boşlukta” 3 boyutlu olarak görebilecek, fizik, matematik gibi soyut dersler “yaşanılabilir” hale gelecek. Anatomi gibi derslerin öğretiminde 3 boyutlu modeller elle tutulur şekilde birer öğretim materyali haline gelecek. Kısacası simülasyon dünyasında ekranlara bağımlılık ortadan kalkacak. Nihai amaç ise insan beyni ve sanal zekâyı bir arada kullanarak “Toplum 5.0”ı inşa etmek.
Bu konuda birçok örnek verilebilir, sınır hayal gücünüz.
Ülkemiz, Endüstri 4.0’ın üretimi şöyle dursun, ürünlerine bile yabancıyken dünyadan 5.0’ın ayak sesleri yükselmeye başladı bile. Japonya yavaş yavaş bu devrime hazırlanırken Almanya’nın 2025 yılında ancak 4.0’ı tam anlamıyla oturtabileceği düşünülmektedir. Çin’de kodlama ve programcılık eğitimleri çocuklarda 4 yaşa kadar indirilmiş, ABD’nin ise yine beyin göçü ile bu açığı kapatması muhtemeldir. Görüldüğü gibi vizyon sahibi birçok ülke şimdiden gelecekteki yerini almıştır.
Ülkemizde ise durum içler acısı. TÜBİTAK’ın 2016 yılında teknoloji alanında faaliyet gösteren 1000 özel sektör kuruluşuna uyguladığı ankete göre teknoloji üretmesi gereken markalarımız Endüstri 2.0 ve Endüstri 3.0 arasında bir yerlerde.
Peki, çağı nasıl yakalarız?
Endüstri 4.0 ürünleri katma değeri yüksek ürünlerdir ve bu özelliklerinden dolayı ihracat ve ithalatları yüksek meblağlarla gerçekleşir. Örneğin ham bir metali topraktan çıkarıp ihracatını yapmak düşük katma değerli bir ürün olduğu için düşük gelir getirirken metalden araba yapmak hatta akıllı arabalar yapmak daha fazla katma değer, dolayısıyla daha fazla gelir demektir.
Bir kez yüksek katma değerli endüstri 4.0 ürünleri üretildikten sonra elde edilecek olan ihracat gelirleri ile ülkemiz dünyada layık olduğu konuma yükselebilecek, çağı yakalamasıyla beraber bugünün sanayi devleri arasındaki yerini alabilecektir.
Kısa vadede eğitim ve sanayi reformlarına ihtiyacımız var. Endüstri 4.0 için yerli işletim sistemimiz olan Pardus, her eve girebilecek kadar güçlü ve tercih edilebilir şekilde geliştirilmeli. Kendi internet tabanlı bulut teknolojilerimizi geliştirip fabrikalarımız arasındaki iletişimi sağlamamız ayrıca bu sistemin güvenliği için yine yerli siber güvenlik yazılımlarımızı hazırlamamız gerekmektedir. Diğer yandan nesnelerin interneti (Things of Internet) için gerekli olan “nesnelerin interneti programcılığı” alanı da IOS ve Android programcılığı kadar önem kazanacağından bu alanda da kalifiye bireyler yetiştirilmesi gerekir.
Bunun için eğitim ve sanayiye yatırımlar yapılmalı, yarının yazılım mühendisleri, bilişim alanında geleceğin mimarı olan Bilişim Teknolojileri Öğretmenleri tarafından bugünden kodlama ve yazılımla tanıştırılmalıdır. Ancak ne yazık ki yanlış bir tasarruf fikrinin neticesinde ülkemizde kodlama dersleri hizmet içi eğitimlerle sınıf öğretmenlerine verilmekte, ülkemiz hem sahip olduğu bilişim personeli potansiyelinden yararlanamamakta hem de geleceğini emin ellere teslim etmediğinden dolayı büyük bir hüsrana doğru sürüklenmektedir. Bu tıpkı hızlandırılmış, soyut bir eğitim sonrasında göz doktoruna açık kalp ameliyatı yaptırmaya benzer. Her ikisi de doktor olmasına rağmen farklı dallarda uzmanlaşmışlardır ve ancak herkes kendi alanında çalışmalarını sürdürürse istendik sonuçlara ulaşılabilir. Kaçınız o doktorun ellerinde ameliyat masasına yatmak ister, sadece soruyorum.
Atılan yanlış adımlar bununla da sınırlı değil. 2020 yılına girerken Bilişim Öğretmenlerine verilen kontenjan sayısı sadece 201 kişi. Ayakkabıların bile “akıllandığı” bilişim çağında, buzdolaplarının, mikrodalga fırınların, arabaların insana gerek duymadan çalışmasının normal kabul edileceği yakın gelecekte, dünyada en çok aranan kişiler bilişim mühendisleri, en yüksek katma değerli ürünler akıllı ürünler olacaktır. Kısacası bu, ülkemiz için bir beka meselesidir. Türkiye’de bilişime önem verilmez, kendi yazılımcılarımızı bugün yetiştirmezsek, savunma sanayinden giyilebilir teknolojilere kadar her şey için dışa bağımlılığımız devam edecektir. Kodlama eğitiminin öğrencilere 4 yaşından itibaren verildiği Çin, ülkemizin dış borcunun 5 katının üzerinde ihracat fazlası vermektedir. Anlaşılacağı üzere gelecek ancak bilişimle inşa edilebilir.
Endüstri 4.0’ın tüketicisi olan Türkiye, gereken adımları bugün atarsa 5.0’ın üreticisi olma yolunda ilerleyecektir. Unutulmamalıdır ki: Gelecek bilişimde, gelecek bugünde saklıdır.
Yasin Gümüş
Bilişim Öğretmenleri Platformu