Türk Eğitim-Sen Ankara 3 No’lu Şube Genişletilmiş İstişare Kurulu toplandı. Toplantıya Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, İlksan Genel Başkanı Tuncer Yılmaz, Türk Eğitim-Sen Genel Mali Sekreteri Seyit Ali Kaplan, Türk Eğitim-Sen Ankara 1 No’lu Şube Başkan Ali Yazıcı, 2 No’lu Şube Başkanı Şakir Kaptan Karslı, 3 No’lu Şube Başkanı Ertekin Engin, 4 No’lu Şube Başkanı Ahmet Akkoca, 5 No’lu Şube Başkanı Sevgi Yalav, 6 No’lu Şube Başkanı Veli Keskin, Ankara 3 No’lu Şube Yönetim Kurulu Üyeleri ile Ankara 3 No’lu Şubeye Bağlı İlçe Temsilcilikleri katıldı.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşının okunmasının ardından açılış konuşmasını Ankara 3 No’lu Şube Başkanı Ertekin Engin yaptı. İlksan Başkanı Tuncer Yılmaz da bir konuşma yaparak, İlksan ile ilgili bilgiler verdi.
Daha sonra kürsüye gelen Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Sendika Kanununun 17 aydır çıkarılamadığını kaydederek, bunun sorumlusunun hükümet olduğunu ifade etti. Koncuk şunları söyledi: “Sendikalar Kanununun çıkarılamamasının tüm sorumluluğu hükümetin omuzlarındadır. Bazı çevreler tarafından Türkiye’de kanun çıkarma yetkisi sendikalara aitmiş gibi sendikaları suçlayıcı yorum yapıyor. Bu çok yanlıştır. Kanun çıkarma yetkisi TBMM’dedir. Bu Hükümete ait bir sorumluluktur. Ocak ayından beri kanun çıkmamış. Tam 5 milyon insanın cebine girecek paradan bahsediyoruz. Mart ayındayız. Bize verilmesi gereken para hala devletin kasasında bekliyor. Bu para kasada ne kadar bekletilirse devletin o kadar işine geliyor. Artık bu olaya iyi niyetle bakamaz hale geldik. Bunun üzerinden birtakım hesaplar yapılıyor. Bize yüzde 3 vereceklerdi. Biz bu avansın verilmesini istemedik. Çünkü yüzde 3 oranında avans verilirse, bu fiili bir durum yaratır. Toplu sözleşme masasında Kamu İşveren Kurulu yüzde 3’lük avansı, yüzde 3 zamma dönüştürmek arzusuyla davranır. Oysa daha fazlasını almak mümkün olabilir.Bu nedenle yüzde 3’lük avansı tüm konfederasyonlar istemedi. Umuyoruz ki, en geç Mayıs ayında zammımızı alacağız. Ne yazık ki bir konfederasyon kamu çalışanlarının hak alabilmelerinin üzerine değil, kendi menfaatine olan şeyleri istiyor. Bu konfederasyon, ‘sendika üyesi olmayanlar yetkili sendikaya üye dayanışma aidatı ödemeli’ diyor. Biz dayanışma aidatına karşıyız. Tasarıda toplu sözleşme ikramiyesi var. Bu, sendika üyelerine veriliyor. Toplu sözleşme ikramiyesi zaten sendika üyesi ile sendika üyesi olmayanlar arasında fark yaratıyor. Dolayısıyla dayanışma aidatının verilmesi sendika üyesi olanlarla olmayanlar arasında ikinci bir fark yaratır. Hukuki değildir. Şayet bir fayda sağlanacaksa üyelere yansımalı. Oysa dayanışma aidatı yetkili sendikanın kasasına girecek. İşte sendika ağalığı böyle oluşur. Biz üyenin kar hanesine kazanç getirmesini istiyoruz. Bu teklifi getiren sendika ise kendi kasasına çalışıyor. Bu teklifi kabul ederseniz sendika ağalığı oluşur.”
İnsanlar yalan yanlış bilgilerle sendikal tercihlerini yaptıklarını kaydeden Koncuk, işyeri temsilcilerine bu noktada çok önemli görevler düştüğünü kaydetti. İşyeri temsilciliğinin sendikal mücadelenin beyni olduğunu kaydeden Koncuk, işleri temsilcilerinin iyi organize olmasını istedi.
4+4+4 şeklindeki modeli de değerlendiren Genel Başkan Koncuk, “Birileri masa başında oturarak, kendi hedefleri doğrultusunda sistem oluşturuyor. Öğretmenler, öğrenciler nasıl etkilenir diye düşünmüyor. Kendilerinin doğruları var. Bu hesap üzerinden gidiyorlar. 4+4+4 konusunda basın açıklamaları yaptık, alt komisyonda görüşlerimizi ifade ettik. Öncelikle şunu belirtmek istiyorum ki, 5 yıllık ilkokul eğitimini 4 yıla düşürdüğünüzde sınıf öğretmenlerinin yüzde 20’si norm kadro fazlası oluyor. Buna ‘olmaz’ diyen insan aklını peynir ekmekle yemiştir. Geçen gün alt komisyonda Eğitim Bir-Sen’in Genel Sekreterine ‘4+4+4 şeklindeki sistemin fikir babası siz misiniz?’ diye sordum. ‘Evet biziz’ dedi. ‘Bu sistemi getirdiğinizde sınıf öğretmenlerinin yüzde 20’sinin norm kadro fazlası olacağını bilmiyor musunuz?’ diye sordum. Eğitim Bir-Sen’in Genel Sekreteri ‘Köy okulları açılacak’ dedi. ‘Norm kadro fazlası öğretmenleri köylere mi göndereceksiniz?’ diye sordum. Cevap veremedi. Emin olun Türk Eğitim-Sen bu teklifi getirseydi sınıf öğretmeni olarak bir tane üyemiz kalmazdı. Bunlar söz konusunu olunca kimse gıkını çıkarmıyor. 50 bin sınıf öğretmeni norm kadro fazlası oluyor. Ancak hiç korkuları yok. Hala bu sistemi savunuyorlar. Türkiye’nin şu anda mevcut sistemde 126 bin öğretmen ihtiyacı var. 2. kademe eğitimi 3 yıldan 4 yıla çıkardıklarında da 100 bin öğretmen ihtiyacı daha doğacak. Ortaokulu niye 3 yıldan 4 yıla çıkarıyorsunuz? Ülkemizin ve öğretmenlerimizin 5 yıllık ilkokul eğitimine ilişkin engin tecrübesi var. Buna rağmen niye birici kademe eğitimi 5 yıldan 4 yıla düşürüyorsunuz? Ben yaptım oldu anlayışı var. Öte yandan ilk 4 yıldan sonra öğrencilere açık öğretim hakkı getiriyorlar. Bu, anne babalara ‘çocuklarınızı okula göndermeyin’ demektir. Şu anda ülkemizde okullaşma oranı yüzde 98’dir. Siz açık öğretim hakkını birinci kademeden sonra verirseniz, birçok bölgede milyonlarca öğrencinin okula gitmeyeceğine iddiaya girerim. Ebeveynler ‘çocuğum tarlada çalışsın’ diyecek. Sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde değil, Ankara’da da, Edirne’de de, Mersin’de de aynı durum söz konusu olur. Milyonlarca okur-yazar olmayan insan ortaya çıkar. Tepkiler üzerine açık öğretimi ikinci 4 yıldan sonraya bıraktılar. Bu da son derece yanlıştır. Devletin görevi yüz yüze eğitimi sağlamaktır. Aslında aklı başında olan ve öngörü sahibi tüm öğretmenlerin ayağa kalkması lazım. Burada öğretmenin rolü sıfırlamak mı isteniyor? Bu, ‘yüz yüze eğitimin lisede öğrenciye faydası yok’ demektir. Öğretmenler bunu hakaret olarak algılamalıdır. Bir çocuğun eğitilip, eğitilmemesi toplumun her kesimini ilgilendiriyor. Eğitim almamak gibi bir hak olmaz. Eğitim almamak gibi bir demokrasi olabilir mi? Okula başlama yaşını da 5’e düşürmüşler. Allah akıl fikir versin. Kas gelişimi, sinir koordinasyonu henüz oluşmamış çocukların ilkokul birinci sınıfa alınması son derece yanlıştır. Ayrıca okulların fiziki alt yapısı uygun mudur? İşte biz tüm bunlara karşı çıkıyoruz.”