Proje okulları ile ilgili ilk düzenlemenin yapıldığı 2014 yılından bu yana bu okul türü ile ilgili tartışma devam etmektedir. MEB tarihi, köklü, akademik başarısı yüksek öğrenciler tarafından tercih edilen liselerin türünü değiştirerek bu okulları doğrudan Bakana bağlamıştır. Öğretmen atamalarını ve idareci görevlendirmelerini doğrudan Bakan yetkisine bırakan bu sistemin kadrolaşma hedefi ile kurgulandığı ortadadır. Zira 2016 yılının Ekim ve Kasım ayları, bu okullarda uzun yıllardır görev yapan öğretmenlerin gönderildiği ve yerlerine hiçbir ölçüye bağlı olmadan yeni öğretmenlerin atandığı aylar olmuştur.
Kadrolaşma ile beraber Cumhuriyet öncesinden başlayarak günümüze kadar yaşanan tarihe tanıklık eden ve daha da ilerisi öğrencileri, öğretmenleri, mezunları ile bu tarihin oluşmasına bizzat etki eden bu okulların tarihlerinden, bağlarından ve geçmişlerinden koparılması hedeflenmiştir. Egemenin kendi anlatısını, söylevini oluşturmak için kendisinden önceki anlatıları ortadan kaldırması ve tarihi kendisi ile başlatması gerekmektedir. Proje okulu olarak seçilen okullar işte tam da bu ölçülere göre belirlenen okullardı.
Üçüncü neden ise ortaöğretime geçiş sisteminin uygulanabilir olması için bu okullara duyulan ihtiyaçtır. Proje okulları yönetmeliği ile idareye tanınan haklar, sınavla öğrenci alan okulların hangilerinin olacağı ile ilgili sınırların çizilmesi ve bu okulların öğretmen kadrolarının “makbul” öğretmenler tarafından oluşturulmasının aracı olarak kullanılmaktadır.
6 Temmuz 2018 tarihinde yapılan yönetmelik değişikliğinde en dikkat çekici noktalardan biri, proje okulu olmanın kolaylaştırılmış olması ve idareye tanınan keyfiyetin genişletilmiş olmasıdır. Yönetmeliğin önceki halinde sayılan ölçülerden en az ikisini karşılayan okulların proje okulları olarak belirlenebileceği düzenlenmiş iken, yapılan değişikle bir ölçünün karşılanmış olması proje okulu olmaya yeterli olacaktır. Ayrıca proje okulu olarak başvuru yapmamış olsa bile okullar ilgili genel müdürlüğün teklifi ile de proje okulu yapılabilecektir. Bu durum önümüzdeki yıllarda proje okullarının sayısının artacağı olarak yorumlanabilir.
Geçici 2. madde bu okullarda çalışan öğretmenlerin görev sürelerinin bu yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarih itibarı ile başladığını düzenlemiş. Bunun anlamı bu okullarda görev yapan öğretmen arkadaşların en az dört yıl daha bu okullarda çalışacağı anlamına gelmektedir. Bu durum sorunun çözümünün ertelenmesinden öte bir anlam taşımamaktadır. Proje okulları ile ilgili ana sorun öğretmenlerin kaç yıl bu okullarda çalışacağı değil, bu okullarla ilgili öğretmen ataması ve idareci görevlendirilmesi gibi konular da dahil olmak üzere karar alma yetkisinin kimde olduğu ve nasıl kullanıldığıdır. Asıl sorun “proje okulu” adı altında okulların ayrıştırılması ve “ayrıcalıklı okulların” oluşturulmasıdır. Eğitimin siyasi iktidar tarafından kendisini yeniden üretmenin aracı haline getirilmesidir.
Ayrıca bu okullarda çalışmakta olan öğretmen arkadaşlar açısından da dört yıl aynı okulda çalışılabileceğine dair bir güvencede yoktur. Yönetmelik değişikliğinin 10 maddesi aynı yönetmeliğin 15. maddesine üçüncü bir fıkra eklenmesini düzenlemektedir: Madde 15-3: “Yöneticiler ve öğretmenler, haklarında yapılan inceleme, soruşturma veya 20. madde kapsamında yapılacak izleme ve değerlendirme sonuçlarına göre, ilgili genel müdürlüğün teklifi üzerine kapsam dışındaki eğitim kurumlarına görevlendirilir/ atanır.”
Söz konusu fıkrada da atıfta bulunulan 20. madde, kurum müdürlerine yürütülmekte olan proje ile birlikte her yıl eğitim öğretim faaliyetlerini içeren bir raporu düzenleme yetkisi vermektedir. Anlaşılmaktadır ki, MEB kurum müdürlerinden raporlarında personelle ilgili de bir değerlendirme yapmasını beklemektedir. Yapılacak olan değerlendirme sonucunda öğretmenlerin bir bölümünün proje okullarında çalışması sonlandırılarak, proje okulu olmayan okullara atamaları/görevlendirmeleri yapılabilecektir. Öğretmenlerin tamamen yönetime tabi olarak çalışmasını sağlamaya dönük bu düzenleme, iktidar açısından kendisine muhalif kesimlerin bu okullardan tasfiye edilmesinin önünü açacağı gibi aynı zamanda da okul müdürlerinin okulları kendilerine ait özel bir işletme şeklinde yönetmesine de olanak sağlayacaktır.
Yapılan yönetmelik değişiklikleri soruna çözüm üretmek yerine tartışmanın büyümesini engellemek amacını taşımaktadır. Yapılan değişiklikler aslında yaşanan hiçbir soruna kalıcı çözümler getirmediği gibi, yaşanan mağduriyetleri de ortadan kaldırmamaktadır. Kamusal bir hizmet olarak eğitimin, kamu okullarında bu şekilde kuralsız hale getirilerek; kamusal denetim alanının dışına çıkarılarak; keyfi uygulamaların yoğunlaştığı bir ortamda üretilmesi olanaklı değildir. O nedenle öğrencileri ve öğretmenleri mağdur eden bu uygulama derhal durdurulmalıdır. Ayrıcalıklı okul uygulamasına son verilerek, eğitimin her alanında eşitlik sağlanmalıdır.
EĞİTİM-SEN