ÖZGECAN İÇİN MESAJ YAYINLAYAN YÖK`E SESLENİYORUZ!
ÜZÜLMENİZ, BU SİSTEMDEKİ 34 YILLIK SORUMLULUĞUNUZU ORTADAN KALDIRMIYOR!
YÖK dün yaptığı bir açıklamayla Özgecan`ın vahşice katledilmesi nedeniyle duydukları üzüntüyü ve kadına yönelik şiddetin önlenmesi için yükseköğretim kurumlarının daha etkin rol alması gerektiği temennisini kamuoyuyla paylaştı.
Öncelikle, YÖK üyelerinin üzüntüsünü dile getirirken dahi kullandığı "Özgecan kızımız" ifadesindeki sahiplenici, eril dilin mahkûm edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Belli ki üzüntü içindeki YÖK, günlerdir kadınların yürüttüğü mücadeleden, kadınların yasta değil isyanda olmasından en ufak bir şey öğrenmemiştir. Zaten, 17 üyesinden sadece 2`sinin kadın olduğu bir kuruldan, kadınların eşitlik ve özgürlük taleplerini gözeten bir tavır beklemek de saflık olurdu. Üstelik YÖK üyesi iki kadının da erkek egemen dünya ile ne derece dertlerinin olduğunu da kamuoyunun takdirine bırakıyoruz.
Ancak YÖK`ün bu açıklamasını, yükseköğretim alanında kadınların yaşadığı sorunların ve çözüm önerilerinin tartışılmasına imkan tanıması açısından önemli buluyoruz. Bu çerçevede önerilerimizi sıralayacak olursak;
1.Tüm yükseköğretim kurumlarında "Cinsel Tacize ve Cinsel Saldırıya Karşı Destek Birimi" kurulmalıdır. Söz konusu birim, başta rektör olmak üzere üniversitenin iç iktidar ilişkileri karşısında güçlendirilmelidir. Kadın çalışmaları alanında lisansüstü faaliyet yürüten ve YÖK`ün de "övgüyle bahsettiği" bölümlerdeki kadın akademisyenler tarafından, üniversitelerdeki cinsel taciz ve cinsel saldırıya ilişkin bir yönerge hazırlanması sağlanmalıdır. Yönergenin hazırlanması sürecinde YÖK`ün hiçbir müdahalesi olmamalı, kadınların söz konusu yönergeyi özgürce oluşturabilmeleri güvence altına alınmalıdır. Hazırlanan "Cinsel Tacize Ve Cinsel Saldırıya Karşı Destek Birimi Yönergesi" üniversiteler ile yükseköğretimin diğer kurumlarında yürürlüğe konularak, yükseköğretim kurumlarında yaşanan cinsel taciz ve cinsel saldırı sorununa karşı yürütülen mücadele desteklenmelidir.
2.Birçok üniversite, şehir merkezlerine ya da yurtlara uzak mesafelerde bulunmaktadır. Yurt sayılarının ve yurt kapasitelerinin ihtiyacı karşılamaktan uzak olduğu da resmi verilerle ifade edilmektedir. Bir de bu sorunlara, şehir merkezlerine ve yurtlara ücretsiz servislerin olmaması, ulaşım saatlerinin ikinci öğretim öğrencileri göz ardı edilerek belirlenmesi gibi bir dizi başka sorun eklenmektedir. Bu sorunların yaşanmasındaki en önemli neden, ulaşım ve barınma hakkının, "kâr" arzusuyla işleyen piyasacı politikalara terk edilmesidir. Kaldı ki ulaşım ve barınma, üniversite öğrencilerinin omuzlarına ciddi ekonomik yükler yüklemekte, birçok öğrenci bu ekonomik yükü kaldırabilmek için çalışmak zorunda kalmaktadır. Üniversite öğrencilerinin başta ulaşım ve barınma sorunları olmak üzere "parasız" ve "nitelikli" olarak çözülmeli, yükseköğretim hizmeti kamusal, parasız ve nitelikli olarak örgütlenmeli ve gençlerimizin hayatı, "kâr" arzusuna kurban edilmemelidir.
3.Dahası KYK yurtları da dinsel kurallara uyumlulaştırılmaktadır. KYK yurtları son dönemde haremlik-selamlık uygulama ile gündeme gelmiş bulunmaktadır. 2013 yılı Eylül ayında zaten giriş-çıkışları ayrı olan yurtlar, yerleşkeleri itibariyle kadın ve erkek yurtları şeklinde ayrıştırılmış olup buna müsait olmayan kentlerde ise ortak kullanım alanlarının (özellikle yemekhaneler ve kantinlerin) ayrılması istenmektedir. Bu ayrıştırma sonucu KYK`nın yönetmeliğinde yer alan "OKULA YAKINLIK İLKESİ" de ihlâl edilmiştir. Bir erkek öğrenci ile bir kız öğrencinin ortak yaşam alanlarının tümden yok edilmesi, din temelli cinsiyetçi önyargı ve ayrımcılıkları gösterdiği gibi eşit yurttaşlık anlayışını da yok etmektedir. Dolayısıyla yurtların ayrıştırılması ve disiplin dayatmaları yerine eşitlik ve özgürlük fikrinin gelişip yerleşeceği bir sistem kurulmalıdır.
4.Üniversiteler aynı zamanda bileşenlerinin ortak yaşam alanıdır. Bu alanlarda suç-ceza ikiliği anlayışıyla hazırlanmış baskıcı, yasakçı disiplin yönetmelikleri yerine, üniversite bileşenleri tarafından evrensel hukuk kapsamında oluşturulmuş, temel hak ve özgürlükleri geliştirmeyi, eşitlik ve özgürlük fikrini yerleştirmeyi amaç edinen ortak yaşam ilkeleri belirlenmelidir. Bu ilkelerin üniversite bileşenlerince benimsenmesi ve geliştirilmesine imkan tanınmalıdır. Sendikamızın hazırladığı "Ortak Yaşam İlkelerimiz" başlıklı çalışmanın, bu konuda önemli bir zemin oluşturduğunu belirtmek isteriz.
5.Şüphesiz ki bu sorunların çözümünde en etkili yöntem, sorunlardan olumsuz etkilenen kişilerin çözüm üretilen mekanizmalarda söz ve karar hakkını kullanabilmesinin sağlanmasıdır. Bu nedenle üniversitelerde eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik özyönetim ve özdenetim modeli uygulanmalıdır. Üniversite bileşenleri ve özellikle kadınlar, kendi varlıkları ve gelecekleriyle ilgili tüm karar mekanizmalarında yer almalıdır.
6.Yükseköğretim de dâhil eğitim temel bir hak olarak kabul edilmelidir. Bu kapsamda etnik, cinsiyete dayalı vb. her türlü ayrımcılık reddedilmelidir. Yıllardır yürütülen ve halen devam eden kadrolaşma politikalarından derhal vazgeçilmelidir. İnsan, toplum ve doğa yararına üniversite için kurumsal özerklik, bilimsel özgürlük, tüm bileşenlerin katılımıyla demokratik eşitlikçi özyönetim, kamusal finansman, güvenceli çalışma güvence altına alınmalıdır.
Son olarak, 12 Eylül`den bugüne tüm üniversite bileşenlerinin eşitlik ve özgürlük talebiyle yürüttüğü mücadeleyi bastırma amacıyla hareket eden YÖK`ün lağvedilmesi gerektiğini tekrar belirtiyoruz. Çünkü AKP, YÖK aracılığıyla, yürüttüğü kadrolaşma politikalarıyla hakkını koruyan ve talep eden herkese baskı, taciz ve tehditler savurmaktadır. Çünkü AKP, Özgecan`ın katili erkek egemen zihniyeti, piyasacı-dinselleştirici politikaları bizatihi YÖK ve Rektatörleri aracılığıyla yürütmektedir. YÖK Üyeleri ve Rektatörlerin döktüğü gözyaşı bu nedenle samimiyetsiz, bu nedenle timsah gözyaşıdır!