17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonu sonrasında her açıdan köşeye sıkışan, 12 yıllık iktidarı boyunca iktidar ortaklığı yaptığı güçlerle çıkar çatışması yaşayan siyasi iktidar, bir taraftan hakkındaki iddiaları inkâr ederken diğer taraftan toplumu kandırmak için yoğun bir propaganda yarışına girmiştir.
Yıllardır başta eğitim ve sağlık hakkı olmak üzere, halkın en temel haklarını birer birer elinden alan, kamu hizmetlerini hızla piyasaya açan AKP, bugün "ÖNCE EĞİTİM, DAİMA EĞİTİM" başlığıyla gazetelere verdiği ilanlarla, 12 yıldır yaptıkları gibi, eğitimde birikerek artan sorunları yok sayarak ve gerçekleri çarpıtarak seçim propagandası yapmaya çalışmaktadır.
Gazetelere verilen "ÖNCE EĞİTİM, DAİMA EĞİTİM" ilanında çeşitli iddialar yer almaktadır. Bu iddiaların gerçeği yansıtmadığı ve siyasi iktidarın eğitim üzerinden seçim propagandası yapmaya çalıştığı anlaşılmaktadır. Gazete ilanında yer alan bazı iddialar ve gerçekler şu şekildedir:
İddia: "Büyük medeniyet yolunda, eğitime daha önce görülmemiş bir önem verdik"
Gerçek: Bu ifade, siyasi iktidarın eğitim sistemini kendi siyasal-ideolojik çizgilerinde dönüştürmek için çok büyük çaba harcadığının itirafı niteliğindedir. AKP iktidarı, geçtiğimiz 12 yıl içinde "müşterisi" en çok olan kamu hizmetlerinin başında gelen eğitimi, sermayenin talepleri doğrultusunda yeniden yapılandırılırken eğitimin işleyişinden içeriğine kadar bütün aşamalarına müdahale etmiş ve her aşamada serbest piyasa kurallarını ısrarla uygulamaya çalışmıştır.
İddia: "Eğitim bütçesini 7,5 milyar liradan 55,7 milyar liraya yükselttik."
Gerçek: Bu iddiayı sadece rakamsal artış üzerinden tartışmak, geçtiğimiz 12 yıl içinde eğitimde yaşanan ticarileştirme ve özelleştirme uygulamalarını görmezden gelmek anlamına gelecektir. 2002-2014 yılları arasında halkın cebinden yaptığı eğitim harcamalarının en az 5 kat artmış olması, halktan en az 40 kalemde para toplanması artan tek şeyin eğitim bütçesi değil, halkın sırtına yıkılan eğitim yükü olduğunu göstermektedir. Eğitim bütçesini artırmakla övünen siyasi iktidar, aynı dönemde eğitim yatırımlarına ayrılan payın yüzde 17`den yüzde 8`e nasıl düşürüldüğünü açıklayamamaktadır. Türkiye`de öğrenci velileri her yıl eğitim bütçesinin yarısına yakın bir miktar cebinden eğitim harcaması yapmakta, gelir dağılımının bozulması nedeniyle var olan eşitsizlikler derinleşerek sürmektedir.
İddia: "Modern okullar inşa ettik, 205 bin yeni derslik yaptık. Nitelikli liseleri Türkiye`nin dört bir yanına yaydık."
Gerçek: Bu iddia siyasi iktidarın eğitime yönelik yatırımları sadece inşaat faaliyeti olarak gördüğünün kanıtıdır. Modern okullar inşa ettiklerini iddia edenler, söz konusu modern inşaatlarda yaşanan kazalar sonucunda 30`u aşkın çocuğun hayatını kaybettiği, çok sayıda çocuğun yaralandığı ve sakat kaldığı gerçeğini göz ardı etmektedir. Okulların tek başına "modern" olması yeterli değildir. Aynı zamanda çocuklar için güvenli ve uygun bir yapıda olması gerektiği açıktır.
İddia: "Öğrencilerimize 1 milyar 754 milyon ders kitabını ücretsiz olarak dağıttık."
Gerçek: Ders kitapları 2003 yılından bu yana ücretsiz dağıtılmaktadır. Öğrenciler ve veliler için ilk bakışta son derece faydalı olan bu uygulama önemli olmakla birlikte, kitapların ücretsiz dağıtılması ve geri dönüşümünün sağlanarak yeniden kullanımının sağlanmaması nedeniyle kamu ciddi anlamda zarara uğratılmıştır. 2003`te ders kitapları piyasası yaratılmış ve Bakanlık her yıl bu piyasadan 400 milyon TL tutarında kitap satın alarak en büyük müşteri konumuna gelmiştir. Her yıl MEB bütçesinin yaklaşık yüzde 5`i kadar bir miktar ders kitapları piyasasına kaynak olarak aktarılmaktadır. Ücretsiz ders kitabı uygulaması önemli bir adım olarak değerlendirilebilecekken, uygulama ile ders kitaplarının kamuya maliyetinin on kat arttığından hiç bahsedilmemesi dikkat çekicidir. İlanda halkın parasının nasıl harcadığı, aynı kitapların neden her yıl basıldığı, hangi basın yayın şirketlerinin bu uygulamadan kazandığından hiç bahsedilmemesi dikkat çekicidir.
İddia: "4+4+4 reformuyla eğitimde köklü değişiklik yaptık. Zorunlu eğitimi 12 yıla çıkardık."
Gerçek: AKP`nin gazete ilanında eğitim bilimcilerin, üniversitelerin ve toplumun geniş bir kesiminin itirazlarına rağmen hayata geçirdiği 4+4+4 dayatmasını "reform" olarak adlandırması dikkat çekicidir. Eğitimde 4+4+4 dayatmasıyla eğitim sisteminin tarihin en büyük alt üst oluşlarından birisini yaşadığı; öğrenciler, öğretmenler ve veliler başta olmak üzere, eğitim sisteminin nasıl büyük bir karmaşanın içine itildiği bugün daha net görülmektedir. Çocukların okula başlama yaşının düşürülmesi başta olmak üzere, "zorunlu seçmeli" din dersleri sayısının arttırılması, seçmeli derslerdeki ayrımcı uygulamalar gibi çok sayıda sorun hâlâ aşılabilmiş değildir. 4+4+4 ile zorunlu eğitim iddia edildiği gibi 12 yıla çıkarılmamıştır. 4+4+4 kesintili eğitim uygulaması ile ilkokul 4 yıla indirilirken, dünyada ilk kez Türkiye`de bir çocuğun 9 yaşında ilkokulu bitirmesinin önü açılmıştır. Açık lise uygulaması ile başta kız çocukları ve meslek liselerinde okuyan gençler olmak üzere on binlerce öğrencinin örgün eğitim dışına çıkması zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarıldığı iddialarının gerçekçi olmadığını göstermektedir.
İddia: "İmam hatip ve meslek okullarının önünü açtık"
Gerçek: AKP`nin en gerçekçi iddiası imam hatip okulları ve meslek liselerin önünü açtığı yönündeki iddiasıdır. Yıllardır siyasi iktidarın arka bahçesi olarak görülen imam hatip okulları diğer kamu okulları ile karşılaştırıldığında her açıdan desteklenmiş, gerek altyapı ve fiziki donanım açısından gerekse okullara ayrılan bütçeler açısından ayrıcalıklı konumlarını sürdürmüşlerdir. Kamu okullarına ihtiyacı kadar ödenek ayrılmazken, insan kaynağı olarak görülen imam hatip okullarına yönelik olumlu destekler özellikle AKP iktidarı döneminde artmıştır. 4+4+4 düzenlemesi sırasında okulların ilkokul ve ortaokul olarak dönüşümü sürecinde en donanımlı okullar imam hatip ortaokulu olarak ayrılmış, bu durum Türkiye`nin çeşitli illerinde velilerin ve öğrencilerin kitlesel tepkileri ile karşılanmıştır. AKP`nin imam hatip okulları ve meslek liselerine yönelik politikalarında belirleyici olan bir diğer faktör liselerin dönüşümü sürecinde görüldüğü gibi, yoksul emekçi çocuklarının meslek liseleri ve imam hatip liselerine yönlendirilmesi, daha üst sınıflara mensup öğrencilerin ise akademik liselere geçişinin sağlanmasıdır. AKP`nin imam hatip ve meslek okullarının önünün açılması ile ilgili iddiasının özü budur.
İddia: "408 bin 274 kadrolu öğretmen ataması yaptık"
Gerçek: 12 yıllık AKP iktidarında kadrolu olarak ataması yapılan öğretmen sayısı 408 bin 274 değil, 345 bin 134`tür. Geriye kalanı önce 657 4-b statüsünde sözleşmeli olarak atanan, daha sonra 2011 genel seçimleri öncesinde seçim vaadi üzerinden kadroya geçirilen öğretmenlerden oluşmaktadır. Aynı dönemde 120 bini aşkın öğretmen emekli olmuştur. Türkiye`de resmi öğretmen açığı 130 bini aşmıştır. 300 bini aşkın öğretmenin atamasının yapılmadığı dikkate alındığında tek başına ataması yapılan öğretmen sayısıyla övünmek doğru değildir. 2003 yılından itibaren eğitimde kadrolu istihdam yerine sözleşmeli, ücretli, taşeron ve 4-c uygulamaları aracılığıyla istihdamda parçalı ve güvencesizliğe dayanan bir yapı oluşturulmuştur. Bakanlığın resmi verilerine göre okulların büyük bölümünde yardımcı hizmetli kadrosu bulunmadığı için, bu işler "dışarıdan hizmet satın alma" yoluyla gerçekleştirilmektedir. Devletin elinde, yeterli sayıda kadrolu öğretmen atayacak, yeterli derslik ve okul yapacak kaynaklar varken, bu kaynaklar kamu okullarına aktarılmak yerine, her biri aynı zamanda birer "ticari işletme" olan özel okullara destek amacıyla kullanılmaya devam edilmiştir. Ayrıca öğretmenlerin iş yükü geçtiğimiz 12 yıl içinde katlanarak artmış; esnek, kuralsız ve güvencesiz çalışmanın yanı sıra angarya çalışma uygulamalarında geçmiş dönemlerle kıyaslanamayacak kadar büyük bir artış yaşanmıştır.
İddia: "Üniversitesi olmayan il bırakmadık. Üniversite sayısını 76`dan 175`e çıkardık."
Gerçek: AKP döneminde bakkal dükkânı açar gibi "her ile bir üniversite" açılması, yükseköğretimde nitelik tartışmalarını beraberinde getirmiş ve bu üniversitelerin çoğu "yüksek lise" olmaktan ileri gidememiştir. Geçtiğimiz 12 yılda çok sayıda özel vakıf üniversitesi açılmış, kamu üniversiteleri sorunlarla boğuşurken, özel vakıf üniversitelerine pozitif ayrımcılık uygulanmıştır. Türkiye`nin çeşitli illerinde, büyük bölümü yeterli alt yapıdan yoksun olarak açılan üniversitelerin çoğunda akademik personel sorunu yaşanmaktadır. Üniversitelerin yönetim kademeleri rektöründen en alt kademedeki görevlilerine kadar siyasi iktidarın siyasal kadrolaşma girişimleri ile sık sık gündeme gelmektedir. Yeni açılan üniversitelerle birlikte öğrenci sayısının ve akademik personel ihtiyacının artacağı ortadayken yükseköğretim bütçesinin yeterince artmaması, yükseköğretimde yaşanacak yeni sorunların habercisidir.
İddia: "FATİH Projesi ile ücretsiz tablet bilgisayar dağıtımına başladık. Okullarımıza 1 milyon 300 bin bilgisayar, 160 bin projeksiyon cihazı, 85 bin akıllı tahta gönderdik. 30 bin bilişim sınıfı kurduk."
Gerçek: FATİH Projesi, eğitimde teknoloji kullanımının artmasından çok, AKP iktidarının en önemli rant projesi olarak hayata geçirilmiştir. Öğrencilere ücretsiz tablet dağıtımı parolasıyla gündeme getirilen FATİH Projesi, bütün okullardaki sınıfların akıllı tahtalarla donatılması her öğrenciye bir tablet bilgisayar dağıtılması, okullara internet altyapısının kurulması, içerik ve müfredat yazılımlarından oluşmaktadır. Türkiye`de hâlâ tezekle ısıtılan okulların varlığı ortadayken, bölgeler ve iller arası eğitime erişimde yaşanan eşitsizlikler giderilmemişken tek bir sihirli dokunuşla bütün sorunların çözüleceği izlenimi vermek hem öğrencileri hem de toplumu kandırmak anlamına gelmektedir. Fatih Projesi kapsamındaki akıllı tahtalardan tabletlere, içerik yazılımlarından internete kadar pek çok alanda Kamu İhale Kurumu (KİK) devre dışı bırakılırken, bunun üzerinden yaklaşık 100 milyar liralık rant sağlanacağı tahmin edilmektedir. Bunun yanı sıra en az 12 milyon öğrenciye tablet dağıtım ile birlikte internet bağlantısı satılması planlanmaktadır. Gelecek 15 yıl içinde aylık bağlantı en düşük 10 TL olarak hesaplandığında bile, FATİH Projesi ile sadece internet bağlantısı üzeriden 15 milyar liralık yeni rant kapısı açıldığı gerçeğini görmek gerekmektedir. Dünyada bilimsel olarak halen araştırılan ve etkinliği kanıtlanmayan eğitimde bilgisayarlı teknolojilerin kullanımı Türkiye`de okulların ve eğitimin ivedi ihtiyaçları göz ardı edilerek alelacele devreye konulmuştur. Üstlenici firmaların kârını arttırmayı hedefleyen bu projenin eğitim sistemini yeniden yapılandıran bir düzenlemeye yama yapılmasının yanlış bir tutum olduğu yönündeki itirazlar Milli Eğitim Bakanlığı tarafından dikkate alınmamıştır. Türkiye`nin eğitimde Fatih Projesi gibi rant projelerine değil, eğitim sisteminin gerçek ihtiyaçlarını gözeten düzenlemelere ihtiyacı vardır.
Eğitim sistemini sadece rakamsal büyüklükler üzerinden değerlendirmek ve eğitimin niteliğinde yaşanan bozulmayı tamamen göz ardı ederek seçim propagandası yapmak kabul edilebilir değildir. Bugün milyonlarca çocuk ve gencimizin eğitim hakkından yoksun bırakılmasına neden olan, meydanlarda eğitimin özelleştirilmesini savunup bunun için peş peşe yasal düzenlemeler yapan AKP iktidarının seçim propagandasında "önce eğitim, daima eğitim" sloganını kullanması en hafif tabirle samimiyetsizliktir. Kendisinden önceki iktidarların olumsuz birikimine sahip çıkan AKP iktidarı, yıllardır eğitim sisteminde yaşanan çürümenin öncelikli sorumlusu olarak gerçekleri çarpıtmaktan ve halkı kandırmaktan vazgeçmelidir.
EĞİTİM-SEN