Gündoğdu, "Üyelerimiz, kamuoyu ve hatta diğer konfederasyonların yöneticileri ve üyeleri kazanımların ancak bizim elimizle olacağını biliyorlar. Bunun için sorumluluğumuzun farkındayız ve Allah'ın izniyle beklentileri karşılayacağız. ‘Hükümet vermesin, Memur-Sen almasın' diyerek süreçten medet umanları da daha açık bir ifadeyle, memurların kazanımlarından ziyade kaos arayanları da hayal kırıklığına uğratacağız" dedi. Genel Başkan Ahmet Gündoğdu'nun röportajda yer alan bazı konu başlıkları ve özetleri şu şekilde:
-Memur sendikacılığı, ilk toplu sözleşmesini yaşadı. Ancak yasasının çıkması da çok sorunlu oldu. Kamu çalışanlarının 6 ay zamsız maaş almasına sebep olan bu süreci değerlendirir misiniz?
Toplu sözleşme ve grev hakkı, sendikacılığın olmazsa olmazlarındandır. Türkiye'de memur sendikacılığı, çalışma hayatına tabiri caizse, tırnaklarıyla kazıyarak girmiştir. Önce yasasız sendikacılık yapılmış, 2001'de, kör-topal bir kamu görevlileri sendikaları yasası çıkarılmıştır. İçinde toplu sözleşme ve grev hakkını barındırmayan bu yasaya, o dönemin yetkili konfederasyonu tepki göstermemiştir. Memur-Sen, yetkili olduğu 2009'da, toplu sözleşme yasası çıkmazsa, bir daha toplu görüşme masasına oturmayacağını açıklamış ve bu yöndeki çağrısını diğer konfederasyonlara da yapmıştır. Toplu görüşmelerde, toplu sözleşme çalıştayı yapılmasını imza altına aldırarak bu yöndeki ilk adımın atılmasını sağlamıştır. Devlet tarafından düzenlenecek çalıştay öncesi de, Memur-Sen olarak sayısız toplantılar düzenleyerek bu yönde hazırlıklar yaptık. Ancak, Abant'ta gerçekleştirilen çalıştaya, toplu sözleşmeyi istiyor gibi görünen diğer konfederasyonlar, 'memurların iş güvencesinin tartışmaya açılacağı' gerekçesiyle katılmadılar. Memur-Sen, çalıştaya tek başına katılarak, kamu çalışanlarının iş güvencesini tartışmaya açtırmadan toplu sözleşme kararında hükümetin adım atmasını sağlamıştır. Tabi, burada dikkat çekmek istediğim bir başka husus daha var. Toplu sözleşmeyi istiyor gibi görünüp, istemeyenlerin sadece diğer konfederasyonlar olmadığını da gördük. Hükümetin bazı bakanları, başbakan yardımcıları 2010 yılındaki referandum paketine toplu sözleşmeyi almak istemedi. Memur-Sen olarak yaptığımız görüşmeler neticesinde, toplu sözleşmenin tekrar pakete girmesini sağladık. Referandumda, 'toplu sözleşmeye de toplumsal sözleşmeye de EVET' diyerek anayasa değişikliğinin hayata geçmesini sağladık. Biz, kamu çalışanları için bunu yaparken, paketteki diğer maddelerle darbecilere yargı yolunun açılmasını sağlarken, diğer konfederasyonlar ise HAYIR'da hayır arama telaşındaydı. Toplu sözleşmenin hayata geçirilmesinin kısa hikayesi bu şekilde. Tabi, bundan sonraki hedefimiz, yeni anayasada grev hakkının verilmesiyle, kamu çalışanlarına getirilen siyaset yasağının kaldırılması var.
TBMM, KAMU ÇALIŞANLARINI ÜZDÜ
-Yasa sürecinde, yetkili sendika-konfederasyon ve masada kimlerin oturacağı, kimlerin kabul ve itiraz etme hakkı bulunduğu tartışmaları yaşandı. Gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
2011 yılında yapılacak toplu sözleşmeler, yasası çıkmadığı için yapılamadı. Kamu çalışanları 6 ay zamsız maaş almak zorunda kaldı. Bir ayda iki defa şike yasası çıkaran hükümet ve TBMM, aynı hassasiyeti maalesef kamu çalışanlarına göstermedi. Referandumdan bir yıl sonra uyum yasasının çıkması için çalışmalara başlandı. Burada bir hususun altını çizmek istiyorum; toplu görüşme sisteminde, yetkili sendikalar kendi hizmet kollarının sorunlarını masaya taşır, yetkili konfederasyon da, genel toplu görüşmelerde imza atma veya bir anlamı olmasa da Uzlaştırma Kurulu'na gitme yetkisine sahipti. Yasa çıkarken, hükümetin hoşgörülü olma, diğer konfederasyonların da 'yetki gaspı' yapma adına, yetkisiz konfederasyonların masaya ortak olma girişimlerine şahit olduk. Geçmişte yaşananları hatırlattığımızda ise, 'dün dünde kaldı' sözüyle karşılık verdiler. Neticede, üç konfederasyon ve hükümet adına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik'le yapılan görüşmelerde bir yasa tasarısı taslağı çıkarılarak Başbakanlık'a gönderildi. Bakanlar Kurulu'ndan TBMM'ye sevk edilen yasa tasarısında, üzerinde mutabakata vardığımız hususların bile olmadığını büyük bir şaşkınlıkla gördük. Anlaşılan, 'İş güvencesi olan memura, toplu sözleşme hakkı mı verilir' diyen anlayış, yine işbaşındaydı. Komisyon sürecinde yaptığımız girişimlerle, taslakta yer alan, ancak tasarıda yer almayan hizmet kolu toplu sözleşmesi dahil bir çok konunun yeniden tasarıya eklenmesini sağladık.
KAMU İŞVEREN HEYETİ ADIM ATMADI
-Yasası bu kadar mücadeleyle çıkan ilk toplu sözleşmenin kendisi nasıldı?
Toplu sözleşmeler bittiğinde, bir cümle kurmuştum; "Centilmenlik sorunu olmayan, cömertlikte hat safhada sorunu olan bir bakış açısıyla karşı karşıyayız" İlk tekliflerini sundukları gün de, 'dağ fare bile doğurmadı' demiştim. Kamu İşveren Heyeti son gün 2012 için yüzde 3+3 olan teklifini 3,5+4 olarak yeniledi. Biz, bu rakamı "Şaka gibi" gördük ve masayı terk ettik. Kamu İşveren Heyeti'nin getirdiği yeni teklifte, 2012 için 3,5+4, 2013 için bir yenilik yoktu. Ek ödeme yoktu, eş yardımında artış yoktu, taban aylığa zam yoktu, 4-C'liye yüzdelik zam, emekliye eş yardımı, toplu sözleşme ikramiyesine zam yok, yok, yoktu. Memur-Sen olarak gerek toplu sözleşme sürecinde masada, gerekse sahada kamu çalışanlarının haklarını savunmak için, büyük bir mücadele verdik. Yaptığımız eylemler ses getirdi, eylemlerimize yönelik tepki ve eleştiriler her platformda dile getirildi. Taleplerimizi ülke genelinde etkinliklerle dile getirdik. Kamu İşveren Kurulu'nun yüzdelik zam teklifini ülke genelindeki kitlesel eylemlerimizle protesto ettik. Ses getirecek bir eylem gerçekleştiremeyenlerin, bunu görmesini ve anlamasını da açıkçası beklemiyorum.
Tekrar toplu sözleşme masasına dönecek olursak, uyuşmazlığın maliyetini hesaplayacak bir yaklaşım göremedik. Masada bağıtlanan toplu sözleşmenin ülkeye sağlayacağı pozitif fayda görmezden gelindi. Teklifler, toplu görüşmelerin gerisinde kaldı. Kriz yılı hariç, şimdiye kadar hiç böyle bir teklif almadık. Hükümet her yıl teklifler yaptı bunları yeniledi, yeni adımlar attı, biz de tekliflerimizi gözden geçirdik. Bunun soncunda 2006, 2008 ve 2010 yıllarında imza attık. İmzalamadığımız yıllarda hükümet ve sendikalar birbirine teklifleriyle yaklaştı. Bu yılki toplu sözleşmelerde, Kamu İşveren Heyeti tarafından pazarlık yapmayı sağlayacak bir adım dahi atılmadı.
ÇALIŞANLAR ÜSTÜ YAPI
Siyaset kurumunun yaklaşımı nasıl oldu?
Toplu sözleşmenin anayasa paketine girmesine karşı çıkan, yasası çıkarken yetki paylaşımında direnen anlayış, toplu sözleşme sürecinde yine işbaşındaydı. Toplu sözleşme, referandumla kabul edilmesine karşın, yetkisini konfederasyonlarla paylaşmak istemeyen bir yapıyla karşı karşıya kaldık. Halbuki, demokrasi hazmetme rejimidir. Ancak bu hazımsızlığı, hem kamu tarafında, hem de diğer konfederasyonlarda bol miktarda gördük.
TALEPLERİMİZ KARŞILANMADI
İlk toplu sözleşme, bir hizmet kolu dışında uyuşmazlıkla sonuçlandı. Yetkili konfederasyon olarak Kamu Görevlileri Hakem Kurulu'na başvurdunuz. Buradan çıkan sonuç sizi memnun etti mi?
Maalesef, iyi dinlediler kötü karar verdiler. Taleplerimizin yüzde 50’si bile karşılanmadı. Toplu Sözleşme hakkını almamıza rağmen, bu hakkın kullanımında anlayış sıkıntısıyla karşılaştık. Az önce bahsettiğim gibi, bu durumu hem mevzuat aşamasında hem de Toplu Sözleşme aşamasında gördük. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu'nun kararları kamu çalışanlarını tatmin etmekten çok uzaktı. Ek ödemede adım atılmamıştır, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile oluşturulan mağduriyet giderilmemiştir. Öğretmene, öğretim elemanına, din hizmetleri çalışanına, hekim dışı sağlık personeline sivil savunma uzmanlarına 'başka bakanlıklarda karşılığını bulamadık' denmiştir. Bütün memurların talihsizliği memurun bu ülkeye kattığı değeri göremeyen bir maliye bakanı ve çevresinin olmasıdır. Öğretmenlerin talihsizliği ise buna ilave olarak kendilerini değersizleştiren, çalışmıyor gösteren, başbakanı yanlış bilgilendiren, öğretmenine sahip çıkmayan bir bakana sahip olmasıdır.
Hükümet ileri demokrasi adına atılan adımların yasa ve anayasa kitaplarında kalmaması gerektiğini öğrenmelidir. Teorisine ‘evet’ kullanımına ‘hayır’ diyerek ileri demokrasi olmaz. Demokrasinin kazanımlarını hazmetmek lazım. Bundan sonra hem bu sıkıntıyı aşacağız hem de grev ve siyaset hakkı için çalışacağız.
ANLAŞILMAZ SALDIRILAR
Kamu Görevlileri Hakem Kurulu süreci devam ederken, son gün sizin temsilcilerinizin kurul toplantısına katılarak, bu sonucun çıkmasına sebep olduğunuz iddia ediliyor. Bu süreç nasıl yaşandı? Bir de buna ek olarak; kurulda yer alan Memur-Sen'in önerdiği akademisyen'in, 4+4'lük zamma evet dediği iddia edildi. Bu olayın aslı nedir, neler yaşandı?
Evet, toplu sözleşme sürecinin en kritik dönemlerinden birine dikkat çektiniz. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu'nun son toplantısı öncesi, konfederasyonda yetkili kurullarımızla değerlendirme toplantısı yapmak üzere bir araya geldik. Kurul toplantısına katılmama dahil, bütün seçenekleri değerlendirdiğimiz bir toplantıydı, bu. Ancak, biz yetkili kurullarımızla olayı tartışırken, kendilerini bir internet sitesinin yönetmesine izin veren konfederasyonların saldırısı ile karşılaştık. Kendilerine site üzerinden yapılan çağrıya uyan, oradan gönderilen mesaja cevap veren bir anlayış vardı. Kendi başlarına eylem kararı alıp, uygulayamayan diğer konfederasyonlar, Memur-Sen'e toplantıya girmeme çağrısı yaptılar. Ancak, biz kararlarımızı ilgili yönetim kurulu organlarımızla alır, kamu çalışanlarının hak ve menfaatlerini savunmak için uygun olan zemin ve platformları da burada belirleriz. Yaptığımız görüşmelerde, toplantıya geç katılarak tepki gösterilmesi, az da olsa, toplu sözleşme masasında elde edilmiş kazanımların heba edilmemesi adına, 6 aydır zam alamayan kamu çalışanlarını yeni bir kaosun ortasına sürüklememek için toplantıya katılma kararı alındı. Katılmadığımızda ya önceki katılım tutanakları esas alınarak sadece masada alabildiklerimiz hayata geçirilecekti, ya da her şey sıfırlanıp yeniden Bakanlar Kurulu'nun insafına, yani 3+3'a dönülecekti. Yeni oluşacak zaman kaybı da işin cabasıydı.
Akademisyen Doç. Dr. Aydın Başbuğ'la ilgili olarak yapılan haksız ithamlara gelince, biz aslında bu konuya internet sitemizden gerekli cevabı vermiştik. Son gün Kamu Görevlileri Hakem Kurulu toplantısı sürerken, Memur-Sen'in önerdiği akademisyenin 4+4'lük zamma evet dediği yönünde yanlış yönlendirmede bulunuldu. Biz, Doç. Başbuğ'un muhalefet şerhi olduğunu, kabul etmediğini söyledik, bu kez de kararların diğer bölümlerine muhalefet şerhi koyduğunu, yüzdelik zamla ilgili maddelere muhalefet şerhi koymadığını söylediler. Hatta bir konfederasyon başkanı, Doç. Dr. Başbuğ’un kararın bütünü üzerinde değil, yüzdelik zammı içeren bölüme şerh koyduğuna dair belgenin ortaya çıkması durumunda istifa edeceğini söyledi. Biz de belgenin aslını internet sitemizden yayınlayarak, nelere muhalefet şerhi konulduğunu gösterdik. Ancak, biz verdiği sözü tutacağı erdemliliğini gösteremeyeceklerini bildiğimiz için, bu yönde ikinci bir çağrı yapmadık.
Sonuç olarak onlarca mali ve sosyal konuda ilerleme kaydetmemize rağmen önerileni yeterli bulmadığımız için Kamu Görevlileri Hakem Kurulu'na itiraz ettik. Onlarca ileri adımı da orada atmamıza rağmen gelinen noktayı yeterli bulmadık ve iki yöneticimiz, bir önerdiğimiz akademisyenle sonucu kabul etmediğimizi şerh düşerek ortaya koyduk. İnternete giren herkes, resmi sonuçları (belgeleri) görecektir. her belgenin iftiracıların yüzüne vurulmuş tokat olduğunu da.
ELEŞTİRİLERE NET CEVAP
-Son olarak, size yöneltilen en büyük eleştiri, hükümetle yakınlığınız ve kamu çalışanlarının bu yakınlığınız sebebiyle, hak ettikleri kazanımları alamadığı yönünde. Bunlara ne diyeceksiniz?
İktidar partisiyle, taban örtüşmesi yaşadığımızı hiçbir zaman inkar etmedik. Ancak, bu örtüşme hiçbir zaman körü körüne destek politikasına da hiç dönüşmedi. Gerektiği zaman en sert açıklamaları biz yaptık. Toplu sözleşme masasını terk ettik, yaptığımız eylemler Başbakan dahil hükümetin birçok üyesini rahatsız etti. Biz, kamu çalışanlarının hak ve menfaatleri için hiçbir zaman geri adım atmadık. Ancak, üye formları bir bakanın makam otosunun bagajında taşınan, başkanını bir siyasi partinin belirlediği konfederasyonların bunu anlamasını beklemek, fazlaca bir iyi niyetlilik olur. Bir siyasi partiye gidip, bizi şikayet eden, sonra grup toplantısına katılan ve oradan alkış tutan konfederasyonun da bizi anlamasını beklemiyoruz. İllegal yapılanmalara ev sahipliği yapanlarla, genel kurullarına bir siyasi partinin müdahale ettiği, genel başkanları bir siyasi parti tarafından değiştirilen bu konfederasyonlar, geçmişte kendi dünya görüşlerine yakın iktidarlara karşı, bizim gerçekleştirdiğimiz eylemlerin yüzde kaçını gerçekleştirmiştir? 2001 yılında, toplu sözleşmesiz ve grevsiz olarak çıkarılan Kamu Çalışanları Sendikaları Yasası'na karşı nasıl bir eylem yapmışlardır? O zaman yetkili konfederasyon kendileriydi. Bu eleştirileri yapanlar, ilhamlarını dolma yiyen körlerden alıyorlar. Ancak, kendileriyle bizi karıştırmasınlar.
SÜRECİN TEK LİDERİ BİZİZ
-Peki, toplu sözleşme sürecinde, diğer konfederasyonların tavrı nasıldı, sizden farklı ne yaptılar?
30 Nisan'dan 22 Mayıs'a kadar toplu sözleşme masasında, daha sonra da Kamu Görevlileri Hakem Kurulu'nda oturdular. Toplu sözleşme süreci bitti, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu'nun toplantısına katılıp katılmamalarını bile Memur-Sen'e bağlı hale getirdiler. Tek başlarına karar veremediler. Ne masada, ne sahada hiçbir farklılık gösteremediler. Ama, biz Memur-Sen olarak, Kamu İşveren Heyeti'nin yüzdelik zam teklifini ertesi gün, bütün ülke genelinde protesto ettik. Başta Eğitim Bir-Sen olmak üzere sendikalarımızla iş bırakma eylemi yaptık. Memur-Sen farkını ortaya koyduk. İş bırakacaklarını açıklayan, ancak bunu yapmak için bile bizim gözümüzün içine bakan, bizden cevap bekleyen konfederasyonlara inat, eylem kararlılığımızı ortaya koyduk. Yapmış olmak için değil, ses getiren eylemler gerçekleştirdik. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu'nun son günkü toplantısında, yönetimimizle nasıl bir eylem içinde olursak, ne kazanırızı tartışıp konuşurken, onlar, 'Memur-Sen katılmazsa biz de katılmayız' deyip, Devlet Personel Başkanlığı önünde beklediler. Toplu sözleşme sürecinin tek lideri, Memur-Sen'dir. Bizi eleştirmeyi düşünenler, dün ve bugün ne yaptıklarına baksınlar.
SORUMLULUĞUMUZUN FARKINDAYIZ
-Bundan sonraki çalışmalarınız nasıl olacak, ne yapacaksınız?
Masaya taşıdığımız her talep teşkilatımızla birlikte belirlediğimiz yerinde ve haklı taleplerdir. Başta öğretmene ve öğretim elemanına ek ödeme olmak üzere, 4-C'liler için belirlediğimiz diğer talepler, emeklilerin durumunda iyileştirme, kalan sözleşmelilerin kadroya geçirilmesi gibi onlarca sorun çözülünceye kadar daha açık bir ifadeyle haklı taleplerimiz gerçekleşinceye kadar ter akıtmaya devam edeceğiz. Üyelerimiz, kamuoyu ve hatta diğer konfederasyonların yöneticileri ve üyeleri kazanımların ancak bizim elimizle olacağını biliyorlar. Bunun için sorumluluğumuzun farkındayız ve Allah'ın izniyle beklentileri karşılayacağız. 'Hükümet vermesin, Memur-Sen almasın' diyerek süreçten medet umanları da daha açık bir ifadeyle, memurların kazanımlarından ziyade kaos arayanları da hayal kırıklığına uğratacağız
Milatgazetesi
Kaos Bekleyenleri Hayal Kırıklığına Uğratacağız
Kaos Bekleyenleri Hayal Kırıklığına Uğratacağız
İlk yorum yazan siz olun