Anayasa Mahkemesi kamuoyunda dershaneleri kapatan kanun olarak bilinen ve heyecanla beklenen 13 Temmuz 2015 tarihli kararının gerekçesini neyse ki çok bekle(t)meden açıkladı. Çok bekle(t)medi zira adı geçen kanunla ilgili başvuruyu “Geciken adalet adalet değildir.” dememize ve bu konudaki tüm çağrılar(ımız)a (1) kanun çıktıktan yaklaşık 16 ay sonra (14 Mart 2014 / 13 Temmuz 2015) görüşebildi.
Niye mi?
Sanırım 07 haziran önemli bir dönemeçti.
Neyse karar hayırlı olsun.
Durun durun ben burada 66 sayfalık gerekçeli kararın tamamına bakmayacağım.
Kararı kendi penceremden ele alıp,
a) Okul / kurum müdürleriyle ilgili kısmına dokunacağım.
b) İl, ilçe yöneticilerinin durumunu ele alacağım.
c) Müfettişlere kısa bir selam vereceğim.
14 Eylül 2011 tarih ve 652 sayılı MEB Teşkilat ve Görevler Hakkında KHK’ nin 37. maddesinin 8. fıkrası yani.
Peki, neydi o hüküm?
“Okul ve kurum müdürleri; yazılı ve/veya sözlü olarak yapılacak okul veya kurum müdürlüğü sınavında başarılı olmak kaydıyla, hizmet süreleri, performans ve yeterlikleri dikkate alınarak il millî eğitim müdürünün teklifi üzerine vali tarafından atanır. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.”
Bu hükme göre bir mevzuat daha yayımlandı.
Yayımlanan o mevzuat ise 625 sayılı kanunda değişiklik yapan 14 Mart 2014 tarih ve 6528 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’ du.
Bu kanunun ilgili maddesi ise 22. Maddenin 8. Fıkrasında aşağıdaki gibi düzenlenmişti.
“Okul ve Kurum Müdürleri, İl Millî Eğitim Müdürünün teklifi üzerine, Müdür Başyardımcısı ve Yardımcıları ise Okul veya Kurum Müdürünün inhası ve İl Millî Eğitim Müdürünün teklifi üzerine Vali tarafından dört yıllığına görevlendirilir. Bu görevlendirmelerin süre tamamlanmadan sonlandırılması, süresi dolanların yeniden görevlendirilmesi ile bu fıkranın uygulanmasına ilişkin diğer usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir. Bu fıkra kapsamındaki görevlendirmeler özlük hakları, atama ve terfi yönünden kazanılmış hak doğurmaz.”
Yine bu kanunun 5. Maddesinin yine 8. Maddesi “Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla halen Okul ve Kurum Müdürü, Müdür Başyardımcısı ve Yardımcısı olarak görev yapanlardan görev süresi dört yıl ve daha fazla olanların görevi, 2013-2014 ders yılının bitimi itibarıyla başka bir işleme gerek kalmaksızın sona erer. Görev süreleri dört yıldan daha az olanların görevi ise bu sürenin tamamlanmasını takip eden ilk ders yılının bitimi itibarıyla başka bir işleme gerek kalmaksızın sona erer.” demekteydi.
Bu hükümlere göre işlem yapıldı.
Dört yılını dolduran okul müdürlerinin görevleri sona erdi. Görevi sona eren bu müdürler yukarıda zikrettiğimiz Kanun ve KHK’ ye göre hazırlanan Yönetici Görevlendirme Yönetmeliğine göre değerlendirmelere girdiler. Yönetmelik eki forma göre 75 ve üzerinde puan alanlar görevlerine devam etti. Bu puanın altında kalanların ise yöneticilikleri düştü.
Bu işlemler tesis edilirken çeşitli mahkemelere binlerce dava açıldı. Bu davaların bir kısmı davacı lehine, bir kısmı idare lehine sonuçlandı.
Davalar Danıştay’ ataşındı. Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu, Yönetici Görevlendirme Yönetmeliğinin kimi hükümlerini iptal etti. Daha doğrusu uygulama esaslarında düzenleme istedi. Verilen bu karar “Aman müdür atamaları iptal oldu, göreve dönüyoruz, kargaşa çıkıyor.” gibi erken üzüntü / sevinçlere yol açtı.
Zaten konu Anayasa Mahkemesine gittiği için herkesin gözü AYM’ ye çevrildi.
AYM, davanın okul müdürleri dışındaki hükümlerin tamamını iptal etti.
Dershaneler kapatılmadı.
Merkez teşkilatı yöneticileri yerinde kaldı.
Görevde alınıp havuza taşınan il milli eğitim müdürleri, il milli eğitim müdür yardımcıları, ilçe milli eğitim müdürlerinin görevden alınmaları hukuksuz bulundu.
Şimdi AYM’ nin kararını nasıl okumak lazım, bakalım.
1) AYM, kanunu yok saydı mı, hayır.
2) AYM, kanunu iptal etti mi, kısmen.
3) AYM, davayı reddetti mi, yine kısmen.
AYM kanunu yok saymadığına göre iptal hükmü geriye yürümeyecektir. Doğal olarak kanunla görevden alınan müsteşar yardımcısından ilçe milli eğitim müdürüne kadar olan kademelerde çalışan yöneticiler kendiliğinden görevlerine dönemeyeceklerdir.
O zaman kanunla görevden alınan A il milli eğitim müdürü, B il milli eğitim müdür yardımcısı, C genel müdür görevine dönmek için bireysel davalar açmak zorunda kalacaktır. Bu bireysel davalar hem zaman alacak hem de devlete yüksek meblağlı yükler getirecektir.
Üstelik süreç boyunca insanların yaşadıkları stres yanlarına kar kalmış olacaktır. Yine süreç yüzünden erken emekli olanların durumu acıdır. Görevden alınanların yerine atananlarda oluşan “Bizim durumumuz ne olacak?” kaygısı birçok psikologa ekmek çıkaracaktır.
Müfettişlerle ilgili icat edilen denetim, denetçi, denetmen gibi kavramlar yerine oturmamıştı. Müfettiş iyi bir kavramdı. Doğruydu. Bakanlık müfettişi, il müfettişi, maarif müfettişi vs. hiçbir bakanlıkta olmayan ayrım biz de var(dı).
Niye?
Kafa karıştırmak için.
Öteden beri söylüyorum. Eğitimin karar alma, uygulama ve denetim ayağı olmalıdır. Bu ayaklar birisi eksik kalırsa sistem şarampole yuvarlanır. Müfettişlerle ilgi verilen karar da hayırlı olsun diyerek okul müdürleri meselesine dönelim.
14 Mart 2014 tarihli KHK ile görevden alınıp buna bağlı oluşturulan yönetmelikle değerlendirilerek görevi sona eren müdürler görevlerine dönebilecek mi?
Yine bana pek çok müdür kızacak ama “Hayır”.
Neden?
Çünkü okul müdürlerinin görevi ve sürelerini idari tasarruf olarak ele alan AYM de zaten sahipsiz olan okul müdürlerini iyice sahipsiz bırakmıştır. (2)
Böylece AYM, müdürlerin göreve dönmelerinin yolunu kapatmıştır. Yitire yitire kazanır mı okul müdürleri, AHİM’ den sonuç çıkar mı anlayacağınız bilmiyorum.
Yani delik deşik olan 625 sayılı kanun ve 6528 sayılı KHK’ nin yürürlükte kalan tek maddesi okul müdürlüğünün ikinci görev olduğunu, dört yılını dolduran müdürlerin görevlerinin sona ereceğini, okul müdürlerinin valilerin görevlendireceğini düzenleyen maddedir.
Okul müdürleriyle ilgili uygulama Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulunun yapmış olduğu düzenlemeler çerçevesinde aynen devam edecektir.
Öyleyse okul müdürleriyle ilgili AYM’ nin verdiği karar mevzuatı hukuksal olarak aklamş olsa bile vicdanları rahatlatmış mıdır?
Ne yazık ki bu soruya da olumlu cevap veremiyorum.
Çünkü insanoğlu duygusal. Çünkü insanoğlu üzerinde toplumsal, sendikal, siyasal ve kitlesel baskılar var.
Bundan sonra ne olur, ne olmalıdır?
Bakan(lık) öncelikle görevden aldığı merkez teşkilatı yöneticilerini, il milli eğitim müdürlerini, il milli eğitim müdür yardımcılarını, ilçe milli eğitim müdürlerini hiçbir davaya, düzenlemeye gerek kalmadan görevlerine iade etmelidir. Görevden alınanların yerine görevlendirilenlere “kusura bakmayın” diyerek eski pozisyonlarına iade edip yeni bir gelenek oluşturmalıdır.
Çünkü konuya genel anlamda baktığımızda görüyoruz ki şahısları tenzih ediyorum ama A kişi sınıftan çıkarılıp ilçe milli eğitim müdürü, oradan alınıp il milli eğitim müdürü yapıldı.
Geçenlerde sordum birilerine müdürünüzün kadrosu nerede?
Dediler bilmiyoruk.
Okul müdürlüğü için ise sanal medyada oluşturulmaya çalışılan sözlü sınav algısının tam tersine;
a) Ya yazılı sınav şartı getirilmelidir. Yazılı sınava girebilmek için müdür yardımcılığı yapma ön koşul olarak belirlenmelidir.
b) Ya da öğretmelerin önüne sandık konulmalıdır. Öğretmenler ikinci görev kapsamında belirli bir süre için müdürlerini seçmelidir.(2)
Diyebilirsiniz ki sınavla müdür olunmuyor. Seçimse kutuplaşmalara neden olur.
O zaman tüm bu tartışmalardan kurtulma adına okul müdürleri genel idare hizmetleri sınıfına kaydırılmalı, statüleri yeniden tanımlanmalı, okullar siyasi tartışmalardan kurtarılmalıdır.
Koalisyon görüşmelerinin yapıldığı şu süreçte milli eğitimin durumu ana masada olmalıdır. Kadrolaşma, programlar, dershaneler, ödüllendirmeler, atanamayan öğreteler, 3.600 meselesi gibi sendikaların tartış(ama)dığı konular müzakere edilmelidir.
Demem o ki vahim durumdan çıkış yolu aranmalıdır.
Çünkü bu ülke de bizim, bu çocuklar da. Okullar da bizim, müdür / öğretmen, müfettiş de.
Biz bizi anlamaz, biz bize sahip çıkmazsak; kim anlar bizi, kim sahip çıkar bize.
Söyleyin değeli okuyucularım, haksız mıyım?
YUSUF İPEKLİ
AYM’ de müdürlere sahip çıkmadı
Anayasa Mahkemesi kamuoyunda dershaneleri kapatan kanun olarak bilinen ve heyecanla beklenen 13 Temmuz 2015 tarihli kararının gerekçesini neyse ki çok bekle(t)meden açıkladı. Çok bekle(t)medi zira adı geçen kanunla ilgili başvuruyu “Geciken adalet adalet değildir.” dememize ve bu konudaki tüm çağrılar(ımız)a (1) kanun çıktıktan yaklaşık 16 ay sonra (14 Mart 2014 / 13 Temmuz 2015) görüşebildi.
İlk yorum yazan siz olun