Laiklik Saygı ise İnanç Sevgidir
Bu, inkar edilemez. İşte bu gerçekliği göz önüne aldığımızda, insan hayatının, mensubu olduğu ve inanarak bağlandığı bir inanç öğretisinden ayrılamaz bir bütün olarak görülmesi gerektiği ortaya konulabilir. Ve insan hayatındaki bu inançsal farklılıklar, devlet hayatına tam ve doğru anlamıyla yerleştirilecek bir laiklik ilkesi ile ayrılığa mahal vermeden birleştirilebilir. Bu bakımdan doğru ve tam manasıyla uygulanan bir laiklik, inançları ya da ideolojileri ayırıcı bir kimlikte değil de, aksine inançları ve ideolojileri bir noktada birleştirerek toplama özelliğine haiz bir hüviyet ile karşımıza çıkar. Devlet hayatında karşılaştığımız bu tip bir laiklik, insan hayatındaki gerçekleri gören, anlayan ve hisseden bir şekilde ve esasta kendisine çekidüzen vermiş olduğu için de sempatik bir hal alır. Ve bu tip bir laikliğin sempatizanları çok olur. Ne yazık ki, Türkiye’mizde doğru anlaşılmadığı için yanlış uygulanan laiklik, militanları ile yol almıştır. Böylelikle militan laiklik, kendisine sempatizan bulmakta güçlük çekmiştir. Ama gelinen noktada, laikliğin doğru anlaşılması ve uygulanması için bir pencere ve yol açıldığı kanaatindeyim. Değerlendirildiği takdirde laiklik kendisine sempatizan toplayacaktır. Sempatik laiklik, devlet hayatında da insan hayatında da hiçbir şekilde ve esasta bir nefret uyandıramayacaktır. Antipatik olmayan bir laikliğin yarenleri ile hem insan hayatı hem de devlet hayatı, inançlara saygılı olma ve eşit davranma gibi idealleri gerçekleştirebilir. Böylelikle, bu idealler üzerinde yeşerecek olan yeni kuşaklar, saygılı aynı zamanda saygın bir toplum ya da millet olarak Dünya nezdinde örnek alınacak ve parmakla gösterilecek bir kimliğe kavuşabilir. Bunun için okullarda verilen inanç öğretimi gerçekten kilit ve kritik bir rol oynayacaktır. Şöyle ki;
Yukarıda değinildiği üzere inanç dediğimiz olgunun kapsamı da bir hayli geniştir. Bu kapsamda, kimi zaman semavi dinler kimi zaman semavi olmayan dinler kimi zaman bir dine inanmaksızın yalnızca Tanrı’ya olan inanç kimi zaman da hiçbir şeye inanmama gibi bazı inançsal olgular ile karşılaştığımız gerçeğini unutmamalıyız. Kapsamı bir hayli geniş, çeşitli ve zengin olan inançsal harita bir renkliliktir aslında. Farklı renklerin birlikteliği ise ancak saygı ile meydana gelebilir. Laiklik, bu saygıyı tesis edecektir. Saygı ile bir araya gelen farklı renkler, birbirlerini anlayabilecek ve sevebilecektir. İnanınız ki, sevmek ve anlamak, hiç kimsenin inancında bir gram eksilmeye neden olmayacaktır. Okullarımızda verilen inanç öğretimi, hedefine bunları koyduğunda yeni kuşaklar inançlarına saygı ve sevgi gibi iki taze kan bağışında bulunmuş olacaklardır. İnançlarımızın, bu iki taze kana o kadar ihtiyacı var ki... Ve bu bağlamda, hint yapımı olan ‘Bajrangi Bhaijaan‘ isimli film mutlaka çocuklarımıza izletilmelidir. Meraklanmayın, çocuklarımız bu filmde insanlık için yapılan her sevgi dolu iyiliğin, inancımızdan hiçbir şey eksiltmeyeceği, aksine çoğaltacağı mesajını alacaktır... Çocuklarımız, Hindistan'dan Pakistan'a doğru atılan sevgiyle dolu iyilik adımlarını, bu adımların cesaretini, sınırları nasıl açtığını-aştığını ve insanlar sınırlarla ayrılsa da, insanlığın bir sınırının olmadığını izleyeceklerdir...
Evet, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi insan hayatında önemli bir yere sahip olan inançların, nelere susamış olduğu ortadadır. İnançların bu susuzluğunu gidermenin vakti gelmedi mi hala? Sömürüyü esas alan bir küreselleşmeden ziyade sevgiyi araçsallaştırmayan aksine esas alan bir küreselleşme, insanların millet olarak, bir dine ya da mezhebe mensup topluluklar olarak aralarında süregelen kavgalara da çözüm bulabilecektir. Onun için okullardaki inanç derslerinde, sevgiyi merkeze almalıyız. Sevgi ile yoğrularak anlatılan bir inancın mensupları ise insanlığa sevgiyi yayabileceklerdir. Çünkü sevgi maharet kazandıracaktır onlara. Tıpkı HORASAN ERENLERİ gibi. Bilinmelidir ki, artık inanç öğretiminde sevgiyi esas ve amaç alan yöntemi öğrencilere kazandırmak zorundayız. İnancın özünü keşfedip insanlığa ulaşabilmeleri için... Yukarıda izlenmesi için tavsiyede bulunduğumuz Hint yapımı filmde de bu amaç gayet doğru bir biçimde anlatılmıştır.
İnancın bir başka önemli boyutu ise tevekkülden çok tefekkürdür. Tefekkür, inanınız ki, inancın içine kötü niyetlilerce sokulmuş tüm kötülükleri arındırabilmek için bir teknik olarak kullanılabilir. Zira; tefekkür, inancın canlılığını korur, inancı diri ve zinde tutar. Tefekkür ile daima teyakkuz halindedir inancınız. Aklınız her zaman ön plandadır. Bu nedenle aldanmaya asla geçit yoktur. Tefekkürü olmayan tevekkül ise inancı öldürür. Cüz-i iradeyi işlevşizleştirir. Kaderciliği körükler ve koyulaştırır. Bu tip bir kadercilik, adeta minareyi çalanın kılıfı olur. İnancı, çözümsüzleştirir. İnsanı ise etkisizleştirir. Aslında, baştan sona kadar vurguladıklarımızın hepsi bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlı unsurlardır. Yazımı, Akif’in bu paragrafta anlattıklarıma uygun olduğunu düşündüğüm şiiri ile tamamlamak istiyorum:
‘... Sonunda bir de “tevekkül” sokuşturup araya,
Zavallı dîni çevirdin onunla maskaraya!..’
LAİKLİK, SAYGI İSE; İNANÇ SEVGİDİR... İNSANLIK, SAYGI VE SEVGİ İLE BÖLÜNMEZ BİR BÜTÜN... İNSAN, İNSANLIĞI TEFEKKÜR İLE ANLAYIP VE HİSSEDİP BAĞRINA BASACAKTIR...
Saygı ve sevgi ile...
Yusuf SEVİNGEN
Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.