‘Sadakat mi, Liyakat mi’ İkilemi?
Siyasi partiler, bu noktada, sundukları programlarla ve vaatlerle, malum demokratik yöntemleri kendilerine aracı kılarak, kendilerini iktidara taşımanın yollarını arıyorlar. Tabi, bu yol arayışı, halkın mutlu-umutlu nasıl yapılabileceğinin de bir yol arayışıdır aynı zamanda. Bu bağlamda, halka umut verip mutluluğun yüzünü gösterebilen demokrasinin kazananı oluyor.
Her neyse, ve siyasi partiler, toplumda, demokratik yöntemler sonucunda çoğunluğa karşılık geldikleri takdirde hukuki zemine oturup herkesi yönetmek için iktidara yani amiyane tabirle başa geliyorlar ve bir mileti-toplumu-devleti yönetiyorlar.
Toplumlarda, yönetici seçiminde demokratik yöntemlerin olmadığını varsayın bir an için, işte o zaman devreye başka başka ilkel demokratik olmayan ölçütler girer, öyle değil mi? Yani toplumun bir çıkmaza ya da açmaza girmemesi, toplumda bozgunculuğun ve kargaşanın olmaması için günümüzde uygulanan demokratik seçim usulü ile yönetici seçim metodu, sanırım en uygun ve ideal olanıdır.
Pekala, yöneticilerimizi demokratik yöntemlerle belirledikten sonra bürokrasiyi yani devlet mekanizmasının birer aygıtı/parçası olan kurumların içindeki, toplum adına iş/işlem yapacak olan idarecileri/kişileri nasıl bir usulle/yolla/yöntemle seçeceğiz?
İşte, sorun ya da açmaz, koyduğunuz tanının adına ne derseniz diyin, tam da bu noktada başlıyor.
Ülkemiz özelinde düşünürsek, seçerek başa yani iktidara taşıdıklarımızın, bahsettiğimiz bu noktada, iki yol ayrımında olduklarını görüyoruz her daim.
Yolun biri, LİYAKAT’ı gösteriyor.
Yolun diğeri ise SADAKAT’i gösteriyor.
Ülkemizde seçimle yani demokratik yöntemlerle iktidara gelen çoğu yöneticimiz için bu iki yol ayrımı, bir ikilemi, tereddütü, kararsızlığı ve ikircikli hali beraberinde getiriyor. Aslında bu tereddütün ve kararsızlığın kaynağı, GÜVEN BOŞLUĞUDUR. Bir başka yönüyle de ‘Liyakatı seçersem, liyakatlilerin sadakatsizlikleriyle otorite boşluğu olabilir’ kaygılarıdır ve şüpheleridir. İşte bu güvensiz ve şüpheli yaklaşım, çoğu kez liyakatı gösteren değil, sadakati gösteren yola, bizi yöntenlerin girmesine neden olabilmektedir. Anlaşılabilir olabilir, ama asla sürdürülebilir değildir, çünkü ne insan ne de devlet hayatı sürekli güvensizlikle ve şüpheyle sürdürülemez. Evli çiftler arasında bile iki imza ile kurulan evlilik kurumunun devamı için güven duygusunun olması lazım, olmazsa bir yere kadar devam ettirilebilir, hal böyle iken anayasa ve halksal uzlaşı ile kurulan devlet içinde de, seçtiğimiz yöneticilerimizin bu güven ilişkisini, öncelikle sadakat yerine liyakat bürokrasini oluşturarak tesis edebileceklerini düşünüyorum. İnanınız, liyakat yolu, güven yolunu da açacaktır. Sadakat ise liyakatın bir karşıtı değildir, aksine T.C. yurttaşı, vatandaş olmanın bir gereğidir ve olmazsa olmazıdır. Bu bakımdan, her T.C. yurttaşı güvenilirdir. Sorunumuz, bana göre devlet-yurttaş, yurttaş-yurttaş arasında birtakım şüpheler sonucunda oluşan güven boşluğundan kaynaklanıyor.
İşte bu güven boşluğu sonunda bürokrasi LİYAKAT yerine, SADAKAT ile şekilleniyor.
İşte o andan itibaren SADAKAT bürokrasinin, halkın kurumlarını, birtakım iş/işlemleri ile halktan uzaklaştırdığını gözlemliyoruz. Bazı zamanlar halkın yararını ve çıkarını gözetmeyen kurumlar olup çıkıyorlar. Tarihsel olarak hemen hemen her dönemde buna tanıklık ettik.
Ve kamu yani halk kurumları SADAKAT bürokrasisi elinde halkına giderek yabancılaşıyor.
Ne yazık ki, demokratik yöntemlerle gelen, halkın seçtiği yöneticilerimizin, idarecileri seçerken koydukları sadakat kriteri ya da kıstası önceliğinden dolayı bir türlü halk kurumlarının demokratikleşemediğini üzülerek görüyoruz.
Bu kurumlar, kimi zaman bir ideolojinin kimi zaman bir inanç öğretisinin kimi zaman da başka başka bir ölçütün ya da esasın çizdiği sınırların içinde esaret altında oluveriyor. Yani halka yakınlaşması gerekirken, bu esaretten ötürü halka açılamıyor. Aslında, ‘bürokratik yavaşlık’ diye ifade ettiğimiz durumun nedeni, bu esarettir.
Bana göre her dönem, ne yazık ki, sadakat mi , liyakat mi ikileminde kalanların sadakati seçmesi ile oluşan sadakat bürokrasisi, halkın da, devletin de gelişmesinde önünde en büyük engeldir.
Bence korkmamalıyız ve endişe etmemeliyiz, güvenmeliyiz halka, hem de 1 eksiksiz tüm ferdine, bu güven ile bürokrasi seçiminde LİYAKATI tercih edersek, işte o an devletin kurumlarını halkın kurumları haline getirmiş oluruz. Onun için liyakat ile sadakati karşı karşıya getirmemeliyiz, tez-anti tez gibi birbirine karşıtmış gibi göstermemeliyiz, sadakat ile liyakatı kavga ettirmemeliyiz-zıtlaştırmamalıyız, aksine T.C. yurttaşı olarak sadakati tescilli bir kişinin liyakatı içinde yurttaş sadakatini aramalıyız. Bu bağlamda, o mu onun içinden, o mu onun içinden tartışmasına hiç girmeden, sadakatin liyakattan çıktığını söyleyebilirim.
Çünkü halk, liyakat ile kendisini bulursa ve görürse kurumlarında, o kurumları daha da sahiplenir ve benimser. O zaman KAMU KURULUŞU tabiri daha anlamlı olur ve bu kurumlar sağlam temeller üzerine oturtulmuş olunur.
‘Müslüman, Müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir. Mümin de insanların canları ve mallarının güvende olduğu kişidir.’(Buhari, İman 7)
‘Görev ehlinden başkasına verildiği zaman kıyameti bekleyin.’ (Buhari)
SONUÇ OLARAK, GÜVEN VARSA, TERCİH EDİLEN, LİYAKATTIR. GÜVENİLEN LİYAKAT, SADAKATİ İÇİNDE BARINDIRIR.
Saygılar...
Yusuf SEVİNGEN
Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.