Sandıktan Eşitlik ve Kardeşlik Çıktı
Kabul ile ret arasındaki küçük fark ise özellikle Batı menşeli olası birçok riski, ya şu an için içinde gizliyor ya da kısa bir süre içerisinde dışa vurmak için ağzı sulanmış bir vaziyette fırsat kolluyor. Bu nedenle devletin ve siyasetin içinde bulunan sorumlu ve yetkili kimseler, seçim sonucunda meydana gelen aradaki bu küçük farkı bir üstünlük emaresi olarak görmemeli ve anlamamalıdırlar, aksine bu kişilerce söz ettiğimiz küçük farkın oluşturduğu aradaki bu kısa mesafe bir kardeşlik köprüsü inşa edilerek kat edilebilinir. Bu farkı kapatıp Türk Milleti’ni birleştirecek olan Türkiye Cumhuriyeti devleti ve tüm kurumlarıdır artık. Tabi, batının oyunlarına karşı teyakkuz halinde olup dikkatli ve özenli bir dil ve pratik ile... Unutulmamalıdır ki, elin oğlu aradaki bu mesafeyi açmak için iki tarafta da birçok oyunu devreye sokabilir. Oyuna gelmemek, tam tersi oyunu bozmak gerekiyor. Yoksa, elin oğlu provokasyona uygun alanlarda at koşturarak ve bilahare atı alıp Üsküdar’ı geçerek, bütün yurdumuz ve milletimiz üzerinde bölücülük ifa edebilir. Bu bağlamda, Batı’nın milletimiz ve vatanımız üzerindeki bölücü ifasına ve pratiğine karşı daha birleştirici ve kucaklayıcı olmak mecburiyetindeyiz. Bu mecburiyet, tarihimize ve miraslarımıza karşı bir sorumluluk ve görevdir. Bu bilinç içinde düşündüğümüzde, her tür seçim sonrasında üstünlüğün ve kazananın Türk Milleti olduğunu bilmemiz gerekir. Çünkü bu millet, asla ama asla yedi düvele geçit vermez. Gücü, birliğinde beraberliğinden gelir. Unutmayınız, bir milleti parçalanmışlık ve bölünmüşlük acziyet, miskinlik ve çaresizlik içine hapseder. Esaretin kölesi olan bir millet ise çaresizlik içinde ölümünü bekler. Ama şunu iyi biliyoruz ki, Türk Milleti ‘korkma!’ diyen M. Akif’e, ‘muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur’ diyerek güven motivasyonu veren M. Kemal’e kulak verir. Birliğini bozanlara ise asla kulak asmaz. Bu bakımdan diyebiliriz ki, Türk Milleti, 16 Nisan günü, birliğini karşıtlık içinde ortaya koymuştur. Tabi görmesini bilene...
Çünkü görülen ve anlaşılan şudur ki, Türk halkı, halkoylaması sonucunda üstün ya da baskın yurttaşlığı değil, eşit yurttaşlığın teminatı ve sigortası olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.
Türk halkı, eşit yurttaşlar olarak, özgür bir ortamda, adaletin hüküm sürdüğü bir iklimde nefes almak istemektedir. Aslında, oylamadan çıkan sonucun, asıl verdiği mesaj budur.
M.Kemal’in muasır medeniyetler seviyesine yükselme vizyonu kadar önem verdiği ve özlem duyduğu ilerici bir bakışın ürünüdür EŞİT VE ÖZGÜR YURTTAŞLIK hayali. Ve bu hayal, tam bağımsızlığın da bir güvencesidir.
Şunu iyi biliyoruz ki, bir ülkede kendilerini özgür ve eşit hissedemeyenler, inanınız, o ülkenin düşmanları olan emperyalistlerce kendi emelleri ve çıkarları için istismar edilmeye; hatta tepe tepe kullanılmaya en müsait kesimi olabilir.
İşte tam da bu nedenle hem Osmanlı hem de Cumhuriyet tarihimizde, bu hissiyata kapılanların, kendilerini emperyalistlerin oyunları içinde bulduklarını görmekteyiz. Kimi zaman ihanete varan birtakım kin ve intikam duygularıyla kimi zaman da farkında bile olunmadan, bazı kesimlerin, emperyalist oyunlar içinde nasıl evrilip çevrildiklerini biliyoruz. O kesimlerin, emperyalist oyunlar içinde top gibi çevrilme hali, içinde bulundukları hallerin ayrımcılığı körüklemesinden, yalnızlığı ve dışlanmışlığı hissetmesinden ileri geliyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti, hiçbir yurttaşını adalete, eşitliğe, kardeşliğe, barışa ve özgürlüğe muhtaç ederek sömürücülerin eline ve kucağına düşürmemelidir. Akıldan çıkarılmamalıdır ki, sömürücüler, tanzimattan bu yana bu topraklarda kendisini azınlık gibi hissedenlere kafayı takmıştır ve kancayı atmıştır. Çünkü, onlar için yenebilecek, en kolay lokmadır. Onun için her bir yurttaşımızı, azınlık gibi değil, bütünlüğümüzün ismi olan Türk Milleti’nin değerli bir parçası gibi hissettirmeliyiz. Zaten, bu hissiyattır Batı’ya korkmadan kafa tutabilecek olan...
Onun için 16 Nisan günü yapılan halkoylamasının anafikri açıktır, o da ne ‘evet’ ne de ‘hayır’ üstündür. Halkoylaması propaganda sürecinde kimi zaman kullanılan ayırıcı dil de ‘Evet’ ile ‘hayır’ın arasını açmaya muktedir olamamıştır, ‘evet’ ile ‘hayır’ birbirine bir kardeş kadar yakındır artık, halk öyle bir ayar vermiştir, öyle bir denge gözetmiştir ki, baskın olacak ve üstünlük taslayacak bir koşula mahal verdirmemiştir. Bu bakımdan, her ‘evet’in ve ‘hayır’ın içinde başkalarının hakkını ve hukukunu gözeten dengeleyici bir kitle olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle, ‘evet’çi olup da sırf bu anlayış nedeni ile ‘evet’ çağrısına ‘hayır’ diyenlerin de olduğu görülebilmektedir. Böylece, Türk Milleti, büyüklüğün ve üstünlüğün ‘evet’te de, ‘hayır’da da olmadığını ispatlamıştır. Çünkü, halkoylaması sonuçlarından görülen ve anlaşılan odur ki, üstünlük değil, yakınlık vardır. Ve bu yakınlığa meyleden durum, kardeşliğin ileriye taşınması için uzatılan bir eldir ve bulunmaz nimetler bahşeder. Bu bakımdan, ifade etmeliyim ki, evet hayır’a; hayır ise evet’e el uzatmaktadır. Görülen budur.
Batı’nın, emperyalizmin ve kapitalizmin çıkarlarını ve yararlarını gözeten oyunları içinde, ülkemizdeki bazı kesimlerin birtakım duygularını sömürerek oyuncak etmemesi için de devlet nezdinde ‘evet’in ‘hayır’ kadar ‘hayır’ın da ‘evet’ kadar eşit olması gerekir. Yurttaşların her bakımdan eşitlenmesi durumunda daha özgür olacakları, bu nedenle asla emperyalizmin bazı gıdıklamalarına ve kaşımalarına kendilerini teslim etmeyeceklerini ve en önemlisi özgürlükle yoğruldukları için bunu ‘tam bağımsızlık’ vizyonunun ilkesel bir parçası olarak göreceklerini düşünüyorum. Bu durumda, tam bağımsızlık kurban edilemeyecektir.
Ve bunun için de siyasetçilerimizin ve devletimizin artık kendi insanına eşit yurttaş kimliği kazandırıp hiç kimselerden adalet beklentisi içerisinde olmaması için adımlar atmasını düşlüyorum.
Hiçbir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının adaleti ve insanlığı Batı’da aramasına mahal vermemeliyiz. Çünkü bu değerleri, biz, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak, onun kurumları olarak, kendi vatandaşlarımıza bir lütuf gibi değil, hak olarak takdim edebilmeliyiz.
Bunu da her bireye, eşit ve özgür yurttaş kimliği kazandırarak yapabiliriz, bunu başarabilirsek elin oğlu asla yurttaşlarımızı tava ve kıvama getirip bize karşı kışkırtamaz ve gaza getiremez. Yoksa, kendisini eşit hissetmeyenlerin adaleti aradığı bir havuza, emperyalistler sürekli olta atar durur. Emperyalizmin oltasındaki kancasına taktığı adalet yemine sulanan, hatta yeltenen ve bu şekilde onun oltasına gelen illaki olacakır o zaman.
BİZ, NE KADAR KARDEŞ, NE KADAR EŞİT, NE KADAR ÖZGÜR OLURSAK, NE KADAR ADALET İKLİMİNDE NEFES ALIRSAK, İŞTE O ZAMAN EMPERYALİZM İÇİN BİZİM BURALAR HER BAKIMDAN MUHTAÇ YURTTAŞLARIN OLDUĞU TAM SÖMÜRMELİK BİR YER OLAMAZ.
YÜZDE 51 ‘EVET’ İLE YÜZDE 49 ‘HAYIR’ SANKİ BİR OLMUŞ, KARDEŞLİĞİNİ BOZMAMIŞ, BİRBİRİNE ÜSTÜNLÜK TASLAMAMIŞ VE SİYASETÇİLERİMİZİN ÖNÜNE ATATÜRK’ÜN VİZYONUNU, HAYALİNİ KOYMUŞ. O İSE, ADALET İKLİMİNDE NEFES ALAN EŞİT VE ÖZGÜR YURTTAŞ OLMA HİSSİYATI VE FİKRİYATIDIR.
ONUN İÇİN DİYORUZ Kİ, YÜZDE 51 ‘EVET’, YÜZDE 49 HAYIR TERCİHİ İLE SANDIKTAN EŞİTLİK, ÖZGÜRLÜK VE KARDEŞLİK ÇIKTI... BİR EVET-HAYIR İHTİLALİ GİBİ...
NE ‘EVET’ BAŞAT OLDU, NE DE ‘HAYIR’... BENCE BUNUN ADI, YUKARIDAKİ ÇIKARIM VE MESAJ TEMELİNDE DÜŞÜNÜLEREK HAREKET EDİLİRSE, ZIT KONSENSÜS OLUR... TABİ, BU FIRSAT BÖYLE OKUNURSA DEĞERLENDİRİLİR ANCAK... YOKSA, KISIR DÖNGÜ TARTIŞMALAR VE EMPERYALİST OYUNLAR İÇİNDE KAYBOLUR GİDER... BİR DAHA DA ZOR BULUNUR...
BİLİNMELİDİR Kİ, BU SONUÇLARDAN ASLA İSTİBDAT ÇIKMAZ, KAZANAN YÜZDE 100 TÜRK MİLLETİ OLMUŞTUR...
Saygılar...
Yusuf SEVİNGEN
Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.