Yeni Paralel Yapılarla Mücadele

Yeni Paralel Yapılarla Mücadele
Misak-ı milli kavramını tarih kitaplarında görmüş ve sıkça okumuşuzdur. Ama bu kavramın ne anlam içerdiğini çoğumuz bilmeyiz. Tarihsel kavramların öğretimindeki ezbere dayalılık hali, ne yazık ki, bu kavramların anlamsal olarak içini boşaltmış, bu kavramları sıradanlaştırmış ve bilinçten uzaklaştırmıştır. Hal böyle olunca, bu kavram üzerinde bir açıklama yapmamız icap ediyor.


Misak sözcüğünün TDK’daki anlamsal  karşılığı: Sözleşme, anlaşma, bağlaşma.

Milli sözcüğünün ise TDK’daki karşılığı: Milletle ilgili, millete özgü, ulusal.

Ve bu iki kavramın birleşiminden meydana gelen misak-ı milli söz öbeği, Osmanlı Türkçesi içinde bir tamlamadır. Bu açıdan bakılarak ve düşünülerek bir anlamsal bağ kurulması gerekiyor. Evet, anlamamız açısından bu kadar kavramsal izahat yeterlidir diye düşünüyorum.

Demek ki,  son Osmanlı Mebusan Meclisinden çıkan misak-ı milli kararı ile M. Kemal’in ve onun izini sürenlerin hedefi ve amacı,  tüm  millete ilan edilmiştir. O zaman diyebiliriz ki, M. Kemal ve arkadaşları ve onların takipçileri, son Osmanlı Mebusan Meclisinin bu kararını beklemeden  fiili olarak gerçekleştirmek için kurtuluş mücadelesi içine girmişlerdir. Bu yolda ve uğurda,  bir zaman gelmiş durak Samsun olmuş, sonra Amasya,  sonra Erzurum, sonra Sivas olmuştur ve en sonunda da misak-ı milli ilanının gerçekleşmesi ile dağıtılan meclisin yerini alacak, kurtuluş mücadelesinde millet boşluğunu dolduracak ve bu mücadelenin sırtının tamamen millete yaslanmasını sağlayacak olan millet meclisinin kurulduğu yer olan Ankara’ya uğramışlar, burada dualarla bir Cuma günü BMM’yi açmışlar, o çatı altında Cumhuriyet’i ilan etmişler, kurtuluş mücadelesi veren halkları tıpkı misak-ı milli ile belirledikleri vatan toprağı gibi Türk Milleti olarak bir araya getirmişler,  en sonunda da Türkiye Cumhuriyeti  ismi ile bu milli yapıyı ya da milli müdaafayı devletleştirmişlerdir. Yani vatanımız kurtuluşundan, devletimiz ise kuruluşundan itibaren sırtını her daim Türk Milleti’ne dayamıştır. Bu bakımdan, vatanımızın ve devletimizin teminatı her daim Türk Milleti olmuştur. Bu bağlamda diyebiliriz ki, Türkiye halkları, hem kurtuluş hem kuruluş sürecinde,  misak-ı milli ruhu ile,  Türk Milleti adı ve sanıyla canlanmış ve yaşamını 783 bin kilometrekarelik kutsal  vatan toprağında devam ettirmiştir. Aslında bakıldığında görülecek olan şudur, devamlı reçete olarak şu günlerde de  söylenegelen kurtuluş ve kuruluş felsefesinin temelinde bu ruh mevcuttur. Bu ruh ki, canlı, diri, iri, bir tutar bizleri. Pekala, devletimizin zor günler yaşadığı şu zamanlarda,  bu ruha başvuruyor muyuz? Ne yazık ki, bu soruya verilecek cevabımız ‘hayır’ olacaktır. ‘Neden?’  diye sorduğunuz takdirde şöyle açıklayabiliriz:

Özellikle devlete işe alımlarda olsun, devlette yükselmelerde ve kritik görevlere yönetici olarak atanmalarda olsun,  yasada bilinen adıyla ‘sadakat’ ölçüsü,  bağlaştığımız Türk Milleti’nin bir ferdi, yine bağlaştığımız Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir vatandaşı, devletini ve milletini seven liyakat sahibi bir birey olmaktan ziyade, bir sendikanın ya da başkaca sivil toplum örgütlenmelerinin  mensubu olmaya indirgenmiştir. Biliniz ki, bu durum,  çok üzücüdür, ayırıcıdır ve  misak-ı milli ruhunun kabullenemeyeceği bir niteliktir.  Unutmamalıyız ki, fiili olarak böyle  bir sadakat ya da güven kriteri,  temelinde bağlaşım olan hem milletimize hem de devletimize zarar verir. Devletimiz, sırtını,  kendisini Türk Milleti’nin bir ferdi olarak hisseden  liyakat sahibi çocuklarına dayamalıdır. Yoksa, sendikal ya da örgütsel indirgemelerle devletimiz güçsüzleşir. Zira; Türk Milleti,  bu takdirde,  devlete baktığında tam manasıyla kendisini göremeyecektir. Onun için devleti,  bir sendikaya mensup  kişiler olarak değil, Türk Milleti’nin fertlerinden, Tükiye Cumhuriyeti devletinin yurttaşlarından müteşekkil bir yapı olarak görmemiz ve bilmemiz gerekir. Böyle görmediğimiz ve bilmediğimiz takdirde,  o zaman,  ‘milletin her bir ferdinin hakkı olan devlet içindeki kadrolar,  bazı yapılarca aç gözlülükle ve haksızlıkla tutulmuş’ gibi bir şüphe ve izlenim hasıl olabilir bizlerde.

Bu bağlamda, Sayın İsmail KONCUK’un ve TES’in genel merkez yönetim kurulu üyesi Talip GEYLAN’ın, yazımız  konusuyla ilişkili olduğunu düşündüğüm, özellikle kulak vermemiz gereken sözlerini sizlerin dikkatine sunmayı bir sorumluluk addediyorum:

Sayın İsmail KONCUK diyor ki:  “Şu anda kamuda maalesef bir paralel yapı var. Sendikal alanda tüm kamuyu adeta bir ahtapot gibi saran, kendilerine üye olmayanlara yaşam hakkı tanımayan bir yapı...”

Sayın Talip GEYLAN diyor ki: ’’ Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan, hem AKP’ye Genel Başkan seçildiği kongrede hem de AKP’nin TBMM Grup toplantısında yaptığı konuşmada  ‘Kucaklayıcı olacağız’ vurgusunu üzerine basa basa yaptı.
Kulağa hoş geliyor..
Dilerim icraata yansır.
Sayın Cumhurbaşkanına ve Hükümete önerimdir: Gelin kucaklaşmaya kamudan başlayalım. Kamu yönetimi ve çalışma hayatı, sendika görünümlü çetenin işgalinden kurtarılsın.
Var mısınız?’’

Öte yandan,  Eski Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali BARDAKOĞLU’nun da yazımızın konusuyla ilişkili olduğunu düşündüğüm şu sözlerini sizlerin dikkatine sunmak isterim:

‘’Dini cemaat ve tarikatlar; siyaset, kamusal alan, yaygın din eğitimi ve ticaretten elini çekip kendi asli ve sivil hizmet alanlarına çekilmezse, kayıt dışılıktan çıkıp şeffaf ve denetlenebilir olmazsa yeni maceralar yaşamamız kaçınılmaz görünüyor...’’

Ayrıca,  bir okuyucumdan da, bu konuya ilişkin taleplerini ve görüşlerini Sayın Cumhurbaşkanımıza anlatır şekilde e-postama göndermiş olduğu  bir mektubu da,  önemli ve ilgili gördüğüm kısmını aşağıya alıntılayarak sizlerin dikkatine sunuyorum:

‘Sayın Cumhurbaşkanım!..

(...) Milletin evlatlarının hakkını yiyen,  hukukunu tanımayan bu hak yiyicilere,  milletin evlatlarına hiçbir şey bırakmayan bu aç gözlülere gereken dersi veriniz...  Size inanıyor ve güveniyoruz...  İnanınız, artık millet ve devlet olarak,  misak-ı milli’deki o bağlaşma ve birleşme ruhunu kuvvetli, sağlam ve kararlılıkla taşımamız gerektiğini düşünüyoruz... Bu ruhu öldürenlerden hukuki olarak hesap sorabilmeliyiz... Bu ruh ki,  hem milletin hem de devletin güvenliğinin teminatıdır...  Onun için milleti bu ruha yeniden alıştırmalı, devleti de bu ruha tam manasıyla kavuşturabilmeliyiz... Yoksa, devletin üzerinde istediği gibi at koşturanlar, kendisini devletin ve milletin üstünde görenler, milletin canına okuyabilmektedirler... Devlet ile milletin arası da,  devlet içindeki belirli sendikal yapılaşmalardan dolayı açılma noktasına gelebilmektedir, böylece devletimiz milletin güven duygusunu ciddi bir şekilde sarsıcı bir tehdit ile karşı karşıya kalabilmektedir...  Bu bağlamda, sizlerin, bürokraside kurulmak istenen ve sizin her daim mücadele ettiğiniz yeni  TEK TİP  bürokratik oligarşiye karşı gerekli ve caydırıcı tedbirleri alacağınıza inanıyoruz... Ve kendisini milletten ve devletten üstün gören bu yapılara, devlet içinde asla  geçit vermeyeceğinizi çok iyi biliyoruz... Size güveniyor ve inanıyoruz.... Saygılarımızla...’

BU SESLERE, HEM KAMU VİCDANI HEM MİLLİ SORUMLULUKLARIMIZ VE GÖREVLERİMİZ GEREĞİ KULAK VERMELİYİZ... İLK  OLARAK DA, OKULLARIMIZA YAPILACAK MÜDÜR VE MÜDÜR YARDIMCILARI SEÇMELERİNE,  TÜRK MİLLETİ’NİN FERDİ OLAN HER HAK SAHİBİNİN HAKKINI HUKUKUNU KORUYUP KOLLAYARAK İŞE BAŞLAMALIYIZ VE TİTİZLİKLE-ÖNEMLE-İNATLA-KARARLILIKLA  BU MİLLETİN ÇOCUKLARININ HAKKINA VE HUKUKUNA SAHİP ÇIKILMALIYIZ... KENDİNE KOLTUK İLE ADAM TAVLAYAN, KENDİ ADAMLARI İLE DEVLETİN VE MİLLETİN KOLTUKLARINI ADETA KENDİ MALLARIYMIŞ GİBİ ZAPTURAPT ALTINDA TUTAN, HATTA  KOLTUK AÇ GÖZLÜLÜĞÜ İÇİNDE OLAN  SENDİKAL YA DA BAŞKACA STK BENZERİ  PARALEL YAPILARIN GÖZÜNÜN YAŞINA BAKMAMALIYIZ... BAKARSAK, 17/25 ARALIK’I VE 15 TEMMUZ’U YENİDEN YAŞARIZ, OLAN BU MİLLETİN ÇOCUKLARINA OLUR YİNE... YALVARIYORUM,  ARTIK DERS ÇIKARALIM,  KARI (ZARARIN ZIT ANLAMLISI)  DA,  KOLTUKLARI  DA BU MİLLETİN EVLATLARINA PAYLAŞTIRALIM VE BÖLÜŞTÜREBİLELİM, SEÇME/ATAMA/GÖREVLENDİRME  MEKANİZMALARIMIZI BUNA GÖRE KURALIM VE KURGULAYALIM...  KARI (ZARARIN ZIT ANLAMLISI)   TEK ELDE TOPLAMAK,  DEVLETİN KOLTUKLARINI VE KADROLARINI TEK ELDE TOPLAMAK, İNANINIZ,  MİSAK-I MİLLİ BİLİNCİ İLE KURTULMUŞ BİR VATANIN VE KURULMUŞ BİR DEVLETİN ÇOCUKLARINA YAPILAN EN BÜYÜK HAKSIZLIKTIR VE YANLIŞTIR... BU BAKIMDAN, DEVLETİ TEK ELDE TOPLAMAYA ÇALIŞAN TEKELCİLERE GÖZ AÇTIRMAMIZ LAZIM...  YAŞASIN, ESKİ-YENİ PARALEL YAPILARLA DEVLET İÇİNDEKİ  KARARLI-YILMAZ MÜCADELEMİZ... YAŞASIN, TÜRK MİLLETİNE VE TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNE SONSUZ BAĞLILIĞIMIZ...

NOT: DEVLETİMİZ, BABAMIZIN ÇİFTLİĞİ DEĞİLDİR, DEVLETİMİZ KURULUŞUNDAN BU ZAMANA DEĞİN GÜCÜNÜ,  HER DAİM,  TEK-BİR OLABİLMİŞ TÜRK MİLLETİ’NDEN ALMAKTADIR...  PARALEL YAPILAR, HEM DEVLET  HEM MİLLET İÇİN BÜYÜK BİR TEHLİKEYİ İÇİNDE BARINDIRIR... ONUN İÇİN DEVLETTEKİ PARALEL OLUŞUMLARA  17-25 ARALIK’TA, 15 TEMMUZ’DA OLDUĞU ÜZERE GEÇİT VERMEMELİYİZ... BİLİNİZ Kİ, BU BİLİNÇ MİSAK-I MİLLİ RUHUNU TAŞIR...

KURDUKLARI PARALEL YAPILAR İLE DEVLETİ DAĞITMAYA, MİLLETİ BÖLMEYE, BU BAKIMDAN DEVLETİ-MİLLETİ BOZMAYA  KİMSENİN HAKKI YOKTUR, NE YAZIK Kİ BAZI KİMSELERİN DEVLET İÇİNDE FİİLEN  KURDUĞU SENDİKAL AYRICALIKLAR BU HAKKI DOĞURUYOR, ONUN İÇİN FİİLİ AYRICALIKLARIN BERTARAFI DEVLETİN SAĞLAM TARAFSIZLIK MEKANİZMASI İLE MÜMKÜNDÜR... VE PARALEL YAPILAR İLE KARARLI-TAVİZSİZ  MÜCADELE,  TÜRK MİLLETİ’NE-MİSAK-I MİLLİYE KARŞI BİR GÖREV VE SORUMLULUKTUR... UNUTMAYINIZ Kİ,  SON OSMANLI MEBUSAN MECLİSİNİN MİSAK-I MİLLİ MİRASINA,  BU GÖREV VE SORUMLULUK BİLİNCİ İLE  HAREKET EDEREK  SAHİP ÇIKABİLİRİZ...

Saygı ile...

Yusuf SEVİNGEN

HABERE YORUM KAT

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.