Dershaneler ve Bakan Nabi AVCI
Yayınlanma:
Son dönemde malum odakların öncülüğünde Milli Eğitim Bakanı Sn. Nabi AVCI’yayönelik ciddi bir yıpratma politikasının hayata geçirildiği görülmektedir.
Dershanelerin kapatılmasını sağlayan yasanın Anayasa Mahkemesinde görüşüldüğü şu günlerde hem yüce Mahkemeye hem de oluşacak yeni kabinede Milli Eğitim Bakanlığı koltuğu için Sn. Başbakana yine Rıza-i lillah için (!) mesaj için çabalar artarak devam etmektedir.
Kendilerine sorulduğunda bizler sadece hayır hareketiyiz diyen bu kesimin ülke siyasetiyle ilgili bu cüretkâr tutumlarının ortaya koyduğu tenakuzu sonraya bırakarak gündemle ilgili birkaç şey söylemekle söze başlayalım.
Kimdir Nabi AVCI?
Akademik olarak Orta Doğu Teknik Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuş, doktorasını Anadolu Üniversitesinde İletişim Bilimleri alanında yapmış, bir iletişim profesörüdür.
Edebiyatçı olarak iki kitabı olan, çeviri eserleri olan, televizyon programcılığı ve yazarlık yapan bir entelektüel ve aynı zamanda usta bir mizahçıdır. 2013 tarihinde Milli Eğitim Bakanı olmazdan evvel Hasan Celal GÜZEL, Turgut ÖZAL ve Yıldırım AKBULUT ve nihayetinde belediyeli yıllardan beri Recep Tayyip ERDOĞAN’a danışmanlık yapan bir siyasetçidir.
İnsan olarak ise yukarıda zikredilen edilmeyen ulusal ve uluslararası düzeyde birçok organizasyonda aktif görevler almış parlak bir geçmişi olmasına rağmen asla övünmeyen tevazu abidesi bir şahsiyettir. Peki, bu kadar üstün vasıflara sahip bir insan neden hedef haline getirilir. Çünkü dershaneler onun döneminde kapanma sürecine girmiştir. Aslında çok önceden başlayan ve çok geç kalınan bir iş onun döneminde nihayete ermiştir.
Üstelik tüm taraflarla yapılan görüşmeler neticesinde oluşan istekler karşılanarak, geçiş dönemi uzun bir zamana yayılarak ve teşvikler sağlanarak olabilecek en yumuşak geçiş Sn. AVCI sayesinde sağlanmıştır.
Akademik olarak Orta Doğu Teknik Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olmuş, doktorasını Anadolu Üniversitesinde İletişim Bilimleri alanında yapmış, bir iletişim profesörüdür.
Edebiyatçı olarak iki kitabı olan, çeviri eserleri olan, televizyon programcılığı ve yazarlık yapan bir entelektüel ve aynı zamanda usta bir mizahçıdır. 2013 tarihinde Milli Eğitim Bakanı olmazdan evvel Hasan Celal GÜZEL, Turgut ÖZAL ve Yıldırım AKBULUT ve nihayetinde belediyeli yıllardan beri Recep Tayyip ERDOĞAN’a danışmanlık yapan bir siyasetçidir.
İnsan olarak ise yukarıda zikredilen edilmeyen ulusal ve uluslararası düzeyde birçok organizasyonda aktif görevler almış parlak bir geçmişi olmasına rağmen asla övünmeyen tevazu abidesi bir şahsiyettir. Peki, bu kadar üstün vasıflara sahip bir insan neden hedef haline getirilir. Çünkü dershaneler onun döneminde kapanma sürecine girmiştir. Aslında çok önceden başlayan ve çok geç kalınan bir iş onun döneminde nihayete ermiştir.
Üstelik tüm taraflarla yapılan görüşmeler neticesinde oluşan istekler karşılanarak, geçiş dönemi uzun bir zamana yayılarak ve teşvikler sağlanarak olabilecek en yumuşak geçiş Sn. AVCI sayesinde sağlanmıştır.
Bu aşamada salt eğitimci gözüyle ve ilmi gerçekler ışığında dershaneciliğe bir bakalım:
Dershaneler Burch’a (2009) göre “Gizli piyasalar”, Bray’a (1999) göre ise “gölge eğitim” sisteminin adıdır.
Heyneman’a (2011) göre özel dershaneler, Birleşmiş Milletler İnsan Halkları Bildirgesine bile aykırı olabilecek yapılardır.
2012 yılında, yaklaşık 1,3 milyon öğrenci ve elli iki bin öğretmenle eğitim veren dört bin kayıtlı özel dershanede (Tansel, 2013); Köprülü’ye (2012) göre SBS’ye hazırlama yıllık ortalama ücreti, 300 ile 2.250 ABD doları arasında, liselerin ilk üç yılındaki öğrenciler için 1.100 ile 3.300 ABD Doları arasında; lise son sınıf öğrencileri için ise 1.700 ile 5.600 ABD doları arasında değişen ücretlerin döndüğü devasa bir rant kapısıdır. Aynı dönemde bir yetişkinin yıllık ortalama asgari ücreti 5.000 ABD doları olduğu (Tansel, 2013) gözden kaçırılmamalıdır.
İddia odur ki dershaneler dar gelirli Anadolu çocuklarının önünü açmaktadır. Lee, Park ve Lee (2009)’ye göre yaygınlık durumları, kalite farklılığı ve uygulanan ücret politikaları sebebiyle özel dershaneler, sosyo-ekonomik eşitsizlikleri daha da artırabilmektedir. Anadolu’da imzaladıkları taksit senetlerini ödeyemedikleri için yüzlerce ailenin icraya verildikleri unutulmamalıdır.
Hayırsever (!) patronlar için bu denli rant sağlayan dershaneler, burada çalışan öğretmenler için çağdaş sömürgeler haline gelmiştir. Haftada 50 saatin üzerinde çalışan öğretmenlerin büyük çoğunluğu asgari ücretle çalıştırılmaktadır. Birçok öğretmenin bu dönemde sigortaları dahi yapılmamıştır.
Dershaneler, seviye belirleme sınavları (!) ile Türk eğitim sisteminin yetiştirdiği başarılı öğrencileri tespit eden, değişik vaatlerle o çocukları devşiren ve buradan reklam yapan emek hırsızlığının adresi haline gelmiş yapılardır.
Dershaneler Burch’a (2009) göre “Gizli piyasalar”, Bray’a (1999) göre ise “gölge eğitim” sisteminin adıdır.
Heyneman’a (2011) göre özel dershaneler, Birleşmiş Milletler İnsan Halkları Bildirgesine bile aykırı olabilecek yapılardır.
2012 yılında, yaklaşık 1,3 milyon öğrenci ve elli iki bin öğretmenle eğitim veren dört bin kayıtlı özel dershanede (Tansel, 2013); Köprülü’ye (2012) göre SBS’ye hazırlama yıllık ortalama ücreti, 300 ile 2.250 ABD doları arasında, liselerin ilk üç yılındaki öğrenciler için 1.100 ile 3.300 ABD Doları arasında; lise son sınıf öğrencileri için ise 1.700 ile 5.600 ABD doları arasında değişen ücretlerin döndüğü devasa bir rant kapısıdır. Aynı dönemde bir yetişkinin yıllık ortalama asgari ücreti 5.000 ABD doları olduğu (Tansel, 2013) gözden kaçırılmamalıdır.
İddia odur ki dershaneler dar gelirli Anadolu çocuklarının önünü açmaktadır. Lee, Park ve Lee (2009)’ye göre yaygınlık durumları, kalite farklılığı ve uygulanan ücret politikaları sebebiyle özel dershaneler, sosyo-ekonomik eşitsizlikleri daha da artırabilmektedir. Anadolu’da imzaladıkları taksit senetlerini ödeyemedikleri için yüzlerce ailenin icraya verildikleri unutulmamalıdır.
Hayırsever (!) patronlar için bu denli rant sağlayan dershaneler, burada çalışan öğretmenler için çağdaş sömürgeler haline gelmiştir. Haftada 50 saatin üzerinde çalışan öğretmenlerin büyük çoğunluğu asgari ücretle çalıştırılmaktadır. Birçok öğretmenin bu dönemde sigortaları dahi yapılmamıştır.
Dershaneler, seviye belirleme sınavları (!) ile Türk eğitim sisteminin yetiştirdiği başarılı öğrencileri tespit eden, değişik vaatlerle o çocukları devşiren ve buradan reklam yapan emek hırsızlığının adresi haline gelmiş yapılardır.
Peki, eğitim camiamız dershanelere nasıl bakmaktadır: yapılan araştırmalara göre öğretmenler ticari kaygılardan dolayı eğitimi ticarete alet etmelerinden oldukça rahatsızdır. Öte yandan, öğrencilerin sınavlarda elde ettikleri başarının sadece dershanelere mal edilmesi de öğretmenleri rahatsız eden bir diğer konu olarak karşımıza çıkmaktadır (Doğan ve Baştürk, 2010)
İşte gerçekler… Konu Anayasa Mahkemesine taşındı. Sn. Bakan o mütevazı kişiliğinin bir parçası olarak yapılan düzenlemeyi ilk ağızdan yüce Mahkemeye anlatmak için müsteşarını da yanına alarak savunma yaptı.
İşte gerçekler… Konu Anayasa Mahkemesine taşındı. Sn. Bakan o mütevazı kişiliğinin bir parçası olarak yapılan düzenlemeyi ilk ağızdan yüce Mahkemeye anlatmak için müsteşarını da yanına alarak savunma yaptı.
Anayasa mahkemesindeki toplantıda Sn. Bakan ve müsteşarı dışında konuşan MEB bürokratı olmamıştır. Sn. Bakan iddia edildiği gibi kızdığı bir soru yoktur. Haddini aşıp Sn. Bakanı sorgulama cüreti gösteren bir densiz “ben burada sadece mahkeme başkanının sorularına cevap veririm” sözleriyle susturulmuştur. Nitekim öylede olmuş gün boyu yasanın gerekçeleri etraflıca açıklanmış ve varsa Mahkeme başkanının soruları cevaplanmıştır.
Basına kapalı son derece özel bir toplantıda konuşulanlar akıl küpü kişilerin planlarıyla paralel medyada değil onun adına tetikçilik üstlenmiş başka bir gazeteye servis, oradan da tüm paralel medyaya sakız edilmiştir. Milleti saf, kendisini akıllı gören bu gönyesiz paralelcilere şunu hatırlatalım, olanların en yakın şahitleri Türkiye’nin en üst mahkemesinin değerli üyeleriydi.
Diğer taraftan 200 bin derslik ihtiyacını gaile edinen himmet sahipleri, dün askerlere bağışladığınız okullarınızı bugün MEB’e bağışlayın bu sorun çözülsün. 20-30 yıldır test-tost nesli üzerinden kazandığınız dolarları okyanus ötesine örtülü ödenek olarak göndereceğinize yurt içinde yatırıma dönüştürün çözülsün. İsrail’i değil Türkiye’yi Ulü'l- Emr sayın sorun çözülsün.
Anlaşılan hala buradayız, hala güçlüyüz demeye devam ediyorsunuz. Soruları çalarak veya mülakatlarla öne geçirerek makam sahibi yaptığınız adamlarınız hala kilit noktalarda emirlerinizi bekliyor. Hala küstah ve kibirlisiniz, hala riyakârsınız.
O zaman hak gelip batıl zail oluncaya kadar mücadele de devam edececktir.
MEB
Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.