Eğitimin Çarkı Her Fırsatta Çark Ediyor...
Eğitim Psikolojisinde şöyle bir altın kural vardır.‘’Kötü ve iyi olanı birbiri ile kıyaslayarak aşık tutturamazsınız. Zira, bu kıyaslamadan her ne kadar karlı çıkacak olan iyi olmuş olsa da, kötü olan zarardadır. Halbuki, eğitimde kaybedilecek ne bir birey ne de bir zaman vardır.’’ Buradan hareketle söylenebilir ki, eğitim dili eğitim psikolojisinin izini sürerek meydana gelir ve gelişir. Ve bundan dolayıdır ki, eğitimde bir dil geliştirmeye geçmeden önce psikolojik çözümlemeleri yaparak bunu tamamlamış olma şartı bulunmaktadır. Bu yazımda, her ne kadar ülkemle başka ülkelerin eğitim sistemlerine dair kıyaslamalar yapacak olsam da, bu bireysel bir kıyaslama olmadığından, yukarıda bahsetmiş olduğum eğitim psikolojisi ile ilgili altın kuralı ihlal değildir. Aksine meydana getirilen eğitim sistemlerinin ne kadar bireye kanalize edilmiş olduğunu, bireyi düşündüğünü ve pedagojinin tüm bilimsel metotlarını kullanarak çarkların döndüğünü görebileceğiz ve modelleyeceğiz.
Türkiye Cumhuriyeti’nin geçmiş ve şu anki eğitim sistemine yön veren kadroların eğitime dair politikaları ve icraatları üzerinden bir süreç analizi yaparak başlamalıyız sanırım. Çünkü, bu kadrolar her ne kadar değişkenlik göstermiş olsa da, bir noktada birbirinin bayraktarlığını yapmışlardır. Bu nokta, her değişimin ardından eğitim çarkının çark etmiş olması noktasıdır. Bu noktadan hareketle, eğitimde gelinen nokta gözden kaçırılmış ve sil baştan bir yapı inşasına başlanmıştır. Bu inşaya başlanırken, eskiye başını gömen deve kuşları başlarını kaldırmış, eskinin kritiklerini yapmaya başlamıştır, kritikler yeniye olan yalakalıktır aslında, o yalakalığın neticesi olarak da onu eskitinceye dek bu deve kuşları başlarını yeni olana gömeceklerdir. Başlarını gömdükleri andan itibaren eğitimde evrilen ve çevrilen işler sual olunmaz tabi. Bu sual olunmaz kabulleniş, eğitimde çığır açan modellerin tüm ülke sathına yayılmasına da engeldir aslında. M. Kemal ATATÜRK ile eğitimde büyük bir devrim ve külliyen suale-sorguya dayalı bilimsel bir eğitim yolu açılmış, ama devamı siyasal çekişmelere kurban edilerek getirilememiştir. Bu bağlamda, medreselerin kapatılarak eğitimde birlikteliğin sağlanması için TEVHİD-İ TEDRİSAT KANUNU’nun çıkarılmış olması, Osmanlı’nın eğitimsel bakışına karşı bir sualin ve sorgunun ürünü değil de nedir? Yaparak ve yaşayarak öğrenmenin adresi Köy Enstitülerinin kuruluşu sanatsal, bilimsel bir çıta için atılan temel değil de nedir? Ama devrimlerin ürünü ve eğitimde çığır açacak olan tüm eğitimsel icraatlar ve politikalar, siyasal çekişmelerin ve kavgaların kurbanı ola ola geriye, eğitim kadrolarının birbirini tamamlayan hatta bütünleyerek bir yapı ortaya koyan şu 91 yıllık T.C. tarihinde bir eser kalmadığı görülecektir. İşte görülen bu süreçlerde, diyebiliriz ki, devamlı çark eden eğitim çarkımızdan geçen çocuklar yanıyordu, ama biz yananın kendi siyasal fikrimize ugun olmayan ya da menfaatlerimizle uyuşmayan politikalar olduğu tanısını daha koyamamıştık bile, her değişim rüzgarından sonra devamlı çark ettiğinden dolayı boşa dönen bu eğitim çarkından çıkan kuşaklar İSE, MUASIR MEDENİYETLER SEVİYESİNİ değil, gündelik bir yaşantı çizdi kendine. Günübirlik meşgaleler peşinde ömrünü heba etti. Geldiğimiz noktada da, misyon diyerek, vizyon diyerek stratejik planlar hazırlattık okullarımıza ama bunu da çıkarsal bir noktadan ele alarak eyleme döktük. Neydi o nokta? MİSYONUMUZ DALKAVUKLUK, VİZYONUMUZ İNTİKAM... MİSYONUMUZU İFA EDEREK VİZYONUMUZUN ÖNÜNÜ AÇIYORDUK TABİ. Pekala, Batı’nın örnek birkaç ülkesinde, özellikle iskaandinav ülkeleri, eğitimde çığır açan eğitim sistemi çarkını nasıl oluyor da yeni kuşakların çağdaşlaşması ve aydınlanması için döndürebiliyor?
1- Tüm siyasal iktidarlar, bu çarkın istenildiği şekilde dönmesi için uğraşveriyor, birbirinin tamamlayıcısı ve bütünleyicisi oluyor ve doğal olarak ilerliyor, yani terakki ediyor... AMA BİZ, DAHA BUNU TELAKKİ EDEMEDİK...
2- Eğitim yuvalarında, yöneticiler tamamiyle asli olan vazifeleri yani öğrenci ile meşgul oluyorlar, kağıt kürek işlerinden ve onların mesuliyetinden sıygaya çekilmiyorlar... Okulların yazı işlerine sekreterler bakar iken, bizdeki okullarda yöneticiler ise yazı işlerinden başlarını kaldırıp da doğru dürüst bir öğretmeninin ve öğrencisinin yüzüne dahi bakma fırsatına sahip değil...
3- Eğitim yuvalarının yöneticilerine, şunları şunları yapacaksın denerek talimat gönderilip sonra başının çaresine bak diye kendi kendine kaynak yaratması istenmiyor...
4- Her sivil ve kamu kuruluşuna okullara karşı bir misyon belirlenmiş, okulun camı mı kırıldı, anında belediyeden ekipler gelip yeni camı takıp gidiyorlar... Ama bizdeki belediyeler, siyasi misyonlarına göre okullara karşı bir tavır alıyorlar...
5- Onlar, bireylerin eğitimine odanklanır iken, biz bireylerin günahlarına ve suçlarına odaklanıp onlar üzerinden dedikodular yaparak EĞİTİMİ ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK BATAKLIĞINDAN bir türlü çıkaramıyoruz... BATTI BALIK YAN GİDER DİYEREK EĞİTİME YÖN VERİYORUZ...
6- ONLAR, BÖYLE GELMİŞ BÖYLE GİDER, GİDENE AĞAM GELENE PAŞAM ANLAYIŞI KISKACINDA VAKİTLERİNİ ÖLDÜRMÜYORLAR, İŞTE BUNDANDIR Kİ DAİMA KISKANILIYORLAR... ÇÜNKÜ EĞİTİMİN TÜM İCAPLARINI HARFİYEN YERİNE GETİRİYORLAR... BİZDE İSE, DİKTELERLE DİKİŞ TUTTURULAMIYOR BİR TÜRLÜ...
7- Kısır döngüler etrafında adeta kıstırılan eğitim-öğretim tartışmaları ve lüzumsuz mevzular üzerinde çalıştaylar ve şuralar gerçekleştirip zamanın boşa akıp gitmesi, onların eğitim tarihinde pek görülmez... Eğitim öğretimde bir türlü dikiş tutturamamızın nedenlerinden biri de, bundan dolayı ARAMIZDAKİ BİTMEK BİLMEZ KRONİKLEŞMİŞ (SÜREĞEN) DİDİŞMELERDİR... SENDROM GİBİ...
BU BAĞLAMDA, AB İLERLEME RAPORLARINA GÖRE İLERLEYEMİYORUZ İŞTE...
Netice olarak bizler, sırf siyasal yanlılığımızdan dolayı eğitimdeki aksaklıkları ve eksiklikleri krtitik edemiyoruz bile. Sıygaya çekemiyoruz, sineye çekiyoruz. SUYA SABUNA DOKUNMA VE OKULUNA GİT GEL DİYE ÖĞÜTLEYEREK ÇOCUKLARIMIZI, BİLİMSELLİĞİ TAVAN YAPMIŞ OLMASI LAZIM YÜKSEK EĞİTİM YUVALARINA GÖNDERİYORUZ, BİLİMSELLİĞİN OLMAZSA OLMAZI OLAN SUALİN ÖNÜNE SET ÇEKİYORUZ, SORGUSUZ SUALSİZ OKUYARAK BİR DEVLET MEMURLUĞU KADROSUNA MEZUN OLUR OLMAZ ŞIPIDIK KAPAĞI ATMASINI YEĞLİYORUZ... İLKOKUL-ORTAOKUL-LİSE-LİSANS EĞİTİM SÜRECİNİ AYDINLANMA OLARAK DEĞİL, MUASIR MEDENİYETLER SEVİYESİ OLARAK DEĞİL, BÖYLE GELMİŞ BÖYLE GİDER’İN RUTİNİ OLARAK GÖRÜP DEVLETE KAPAĞI ATMANIN BİR YOLU OLARAK DA KULLANIYORUZ... ÖYLE Kİ, ALLAH ZİHİN AÇIKLIĞI VERSİN TABİRİNİ HER MERKEZİ SINAVLARDAN ÖNCE ÇOCUĞUMUZ SINAV MERKEZİ OLAN BİNALARA GİRMEDEN ÖNCE YÜZLERİNE KARŞI SÖYLEYEREK MOTİVE ETMEYE ÇALIŞIYORUZ... KURULU DÜZENİN ADALETSİZLİĞİNE, EŞİTSİZLİĞİNE VE SÖMÜREREK ZULMÜNE KARŞI ZİHİN AÇIKLIĞI SÖZÜNÜN YERİNDE YELLER ESİYOR, ONUN YERİNİ AMAN SUYA SABUNA DOKUNMA ÖĞÜDÜ ALIYOR VE ÇOCUKLARIMIZA KALKAN OLUYOR... PEKALA, BU RİTÜELİMİZ YA DÜZENİN MAZLUMLARINA ONLARA SIRT ÇEVİRMEK OLMUYOR MU? BAL GİBİ OLUYOR İŞTE...
Saygılarımla...
Dipnot: ''SEN KİMSİN DE KIZIMA DÜŞÜK NOT VEREBİLİRSİN...'' DİYEREK ÖĞRETMENİ SÜRGÜN EDİP ONA GÖZDAĞI VEREN BİR BAŞBAKANIMIZ OLACAĞINI 40 YIL DÜŞÜNSEM TAHAYYÜL EDEMEZDİM... NE DİYELİM, KIRMA BAŞBAKANIN KIZININ NOTUNU ÇIKAR AHESTE AHESTE... MAZLUM, MAĞDUR, ZULMEDEN, MÜŞTEKİ, SANIK BİRBİRİNE KARIŞMIŞ DURUMDA ANLAYACAĞINIZ ARAPSAÇI BİR HAL, BAKALIM ÇİVİ ÇİVİYİ NE ZAMAN SÖKECEK?
Yahya ASLAN
Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.