MEB’DE KAOSA DOĞRU MU?

MEB’DE KAOSA DOĞRU MU?
MEB’DE KAOSA DOĞRU MU?

 Eğitim sistemimizde yaşanan belirsizlik derinleşiyor. Birçok zorlu süreç üst üste gelmiş durumda. Okul dönüşümleri, şube müdürü atamaları ve rotasyonu, her düzeyde atamalar, 13 Haziran süreci, tayinler, beklenen yönetmelikler… Bir yandan da bu sürece, neyi hangi sırayla gündeme aldığını bir türlü anlayamadığımız mahkemelerin müdahaleleri ekleniyor.

                Bu kargaşada ne atananlar kendini işe verebiliyor ne de kimse önünü görebiliyor. Öğretmenleri okul dönüşümleri ve rotasyon dedikodusu, müdürleri ve müdür yardımcılarını 13 Haziran süreci, şube müdürlerinden eski olanları rotasyon, yeni atananları mahkeme kararları, il ve ilçe milli eğitim müdürleri ile bakanlık yöneticilerini vekâleten atanmış olmak meşgul ediyor. Maarif müfettişleri ise yeni yönetmelikte il müdürlerinin amiri mi memuru mu olacaklarını merakla bekliyorlar. Bu öğretim yılı bu kargaşa ile geçti, gelecek yıl için umutlanmayı gerektiren bütün çalışmalarsa bir engele takılıyor.


                Getirilen her yeni düzenlemeyi mutlaka birileri beğenmiyor. Yargı ise çok ilginç zamanlamalarla kararlar veriyor. Yargı organları kendilerine yapılan başvuruları istediği sırayla ele alabiliyorsa, neden atamalar yapılıp insanlar ülkenin bir ucundan bir ucuna taşındıktan sonra kararlarını açıklıyorlar? Siyaseti hizaya sokacak metinler yazmaktan, asıl işlerini yapmaya zaman kalmıyor galiba. Aldığınız kararların binlerce insanı etkilediğini düşünerek ne söyleyecekseniz bari zamanında söyleyin de insanlar perişan olmasın. Elinizden gelse yönetmelikler yayınlanmadan bizim onayımızdan geçsin diyeceksiniz.


                Bütün bunlardan anlaşılan bakanlığın daha özenle çalışması gerektiğidir. Köklü değişiklikler yerine daha küçük tamiratlarla yol alınmalıdır. Şekil ve sistem tartışmalarından hiçbir zaman asıl meselelere inmeye zaman kalmıyor. Bakanlığın geçen hafta eğitim kamuoyuna verdiği şu görüntü bile durumu anlamaya yetiyor: Önce, bütün meslek liseleri bir anda Anadolu lisesi oluyor, ardından da bütün İmam Hatip liseleri Anadolu lisesine dönüşüyor. Genel müdürlükler sanki ayrı iki bakanlık gibi birbirinden habersiz.


                Bu tartışmalar sürerken bakın taşrada neler yaşanıyor? Herkes bir şeyleri bekliyor. İleri adımlar yerine sadece yapılması mecburi görevler yapılıyor. Öğretmenler hala bakanlığın yaptığı sınavlarda hizmetliden, polisten düşük ücret almaya devam ediyor. Okullar, öğrenci başına ödenek bekliyor. Okulları geçtik ilçe milli eğitim müdürleri bile araçlarına benzin koyabilmek için ya belediyelerin kapısını çalıyor ya da kantin paylarını harcamanın bir yolunu bulmaya çalışıyor. Geçmişte bazı müdürler, kantin paylarını direkt harcarken bazıları daha sağlamcı davranıp okullar üzerinden hülle ile harcamış, bazıları ise dernek kurma yoluna gitmiş. Okul idareleri, SGK’nın tavizsiz uygulamaları sonucu verdiği cezalarla boğuşuyor. Bu örnekleri çoğaltabiliriz.


                İnsan kaynağı problemi her şeyin önüne geçmiş durumda. Dünyanın en iyi eğitim yöneticilerini bile getirseniz bu ortamda başarılı olma şansı bulamaz. Aklı rotasyonla, görevine son verileceği kaygısıyla ve sürekli değişen yönetmeliklerin getirdiği tedirginlikle meşgul ve kurumu maddi zorluklar içindeki bir idareciden nasıl başarı bekliyoruz ki? Gündemdeki sistem tartışmalarını bir an önce bitirerek sınıflara, öğrencilere ve öğretmenlere odaklanmalıyız.


                Eğitim ortamımız tohumun filizleneceği sağlıklı bir ortam değil. Ülkemizde yaşanan siyasi çalkantının yansımalarından kaynaklanan arayışları bir an önce bitirerek güvenli bir ortama kavuşmalıyız. Yöneticilerimiz önünü görmeli, öğretmenlerimiz sınıfa gelecek kaygısı olmadan girebilmelidir. İki hafta önce gittiğimiz bir okulda bir öğretmen arkadaşımızın; “Dört yıldır bu ilçedeyim, sekiz okulda çalıştım, hala norm fazlasıyım.” feveranı durumu özetlemeye yetiyor.


                Yönetici atama sistemimizde yaşanan belirsizlik, beklenen Anayasa Mahkemesi kararı sonrası zaman kaybedilmeden giderilmelidir. Rotasyona uğrayan şube müdürlerine ve eğitim uzmanı olan eski ilçe milli eğitim müdürlerine istemeleri halinde okul müdürlüğüne geçiş hakkı tanınmalıdır. Vekâleten yapılan üst düzey atamalar kadrolu atamaya dönüştürülerek belirsizlik giderilmelidir.


Bakanlığın, okul yöneticiliğinde getirmeye çalıştığı, “belli süreli görevlendirme” sistemi büyük bir zihniyet değişimidir. Bu konu eğitim kamuoyunda yeteri kadar tartışılmalıdır. Verimsiz olduğu halde, elde ettiği yasal güvenceyle çok önemli koltukları işgal eden yöneticilerle ilgili yetki kullanmanın tek yolu, bütün idarecileri zaaf içine itecek bir sistem olmamalıdır.


                Yeniden kurulma sürecini bir an önce tamamlayarak; okullara, sınıflara, öğrencilere, öğretmenlerin problemlerine eğilmeliyiz. Bakanlığın bütün birimleri, sınıfta öğretmenlerin yaptığı işin daha nitelikli olması için vardır. Bakanımızın; “Çok üzüldüm, görevden ayrılan milli eğitim müdürlerimizden hiçbiri öğretmenliğe dönmek için dilekçe vermedi.” Demiş olması çok anlamlı bir yaklaşımı ifade ediyor. Bu anlayışı büyütmeye ne kadar çok ihtiyacımız var.

Talat YAVUZ
Eğitim Bir Sen İstanbul 4 No’lu Şube Başkanı

HABERE YORUM KAT

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.