MEB’in Yol Haritası ve Gatto’dan Notlar

MEB’in Yol Haritası ve  Gatto’dan Notlar
Okullar açıldı.

2018-2019 ders yılı başladı.

Sayın Ziya SELÇUK önümüdeki ay içinde yol haritasını açıklayacak.

Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN ise eğitimde reformların  olacağının işaretlerini veriyor.

Ve  MEB, John Taylor GATTO’nun ‘Eğitim: Bir Kitle İmha Silahı’  kitabını,  sene başı mesleki çalışma döneminde,  öğretmenlerin okuyarak üzerinde konuşmasını istiyor.

Pekala,  Sayın Ziya SELÇUK’un eğitime dair görüşlerini, Sayın Cumhurbaşkanının eğitimde reform yapılacağına dair açıklamalarını, MEB’in öğretmenlere önerdiği söz konusu kitapta dört duvar arasındaki eğitime karşı çıkış ifadelerini (yazının sonunda bunların önemli gördüğüm bir kısmını paylaşacağım)  bir araya getirince Sayın SELÇUK’un ekim ayı içinde kamuoyuna ilan edeceği  yol haritasında neler olabileceğini öngörebiliriz.

Ben,  izninizle naçizane öngördüklerimi sıralamak istiyorum:

1- Çocuklarımız mengene gibi kendilerini kıstıran dört duvar arasından tereyağından kıl çeker gibi alınabilir. Baskılayarak, basıp ezerek, sıkarak, sığıştırarak, sığlaştırarak, sıradanlaştırarak  ve zorlayarak yapılan dört duvar arası eğitimler esaslı şekilde değişebilir.

2- Programlanan robotlar (yapay zeka) var iken  bir de okullar eli ile programlanmış insanlar yaratmak dünyaya ağır gelebilir. Bu nedenle insanlar başkalarının hazırladığı programlar ile değil doğal süreç içinde eğitilebilir. Onun için programlama yerini doğaçlamaya bırakabilir.

3- Programlanan insanlar kendilerini değil başkalarını yaşar çünkü benliklerinde ‘BEN’ yoktur. Benlikleri başkalarının işgali altındadır. Benliklerinde  ‘BEN’i yaşatamayanlar öz güven,  öz değer ve öz saygı noktasında içlerinde yaşayan başkası ile kavgalı oldukları için  asla gelişemezler. Yani insanın iç dünyasını sarmış  kavga gürültü -hırgür-  insanı  asla olgunlaştıramaz. Zira insan kendi halinde değildir.  Sarılmış ve kuşatılmıştır.  Çocuklardaki bu duyguların gelişmesi için eğitim camiası  yakasına yapışan bu  müfredat belasından kurtulabilir.

4- Pirincin taşını ayıklar gibi insan ayıklayan ve belirlenmiş  kazanımlar üzerinden  aşağılayan merkezi  sınavlar kaldırılabilir.

5- Sınavlardan ekmek yiyen yayınevlerinin, piyasacıların, tekellerin, aracıların çocuklarımızı standartlaştıran, sığlaştıran, sıkan ve sıradanlaştıran  kitapları hayatımızda olmayabilir. Sınavlara odaklı yaşadığı için özel ders, yayınevi, etüt merkezi koşullanması yaşayan veli-öğrenci, bu koşullanmalardan kurtarılabilir.

6- Sınavları özel ders kapısı görenler, bu kapıların bir bir nasıl yüzlerine  kapandığını görebilir.

7- Okul zamanları kısaltılabilir. Bunun sonucunda doğal eğitim zamanları uzayabilir.

8-  ‘Burası okul, orası hayat’ ayrımı kalkabilir.

9- Gerçek dünyadan ayrılmış bir okulun, bebeğin ağzına verilen yalancı emzik gibi olacağının farkına varılarak  okul-hayat bütünleşmesi sağlanabilir. Zira gerçeklerin bir müddet sonra yüzlerine vurulacağı bir dünyada okullar bu halleri ile  çocuklarımızı uyutuyor, onlara bir rüya gösteriyor. Gerçeklerle çarpışan, hayallere hayal kırıklığını yaşatan bir rüya.

10- Çocuklarımızı Pavlov metodu ile eğitmek, Bloom’un belirlediği çerçevede kıstırıp standartlaştırmak onlara yazık etmektir. Çocuklarımıza kendilerini bulabilecekleri doğal zamanlar, ortamlar  ve süreçler sunulabilir.

Bakalım neler göreceğiz?

Öngördüklerimizi görebilecek miyiz?

Gatto’nun yukarıda anılan kitabından notlarım:

Eğer pireleri derin olmayan bir kabın içine koyarsanız zıplayıp

çıkarlar. Ama kabın kapağını kısa bir süreliğine kapatırsanız

kaçmaya çalışırken kapağa çarptıkları için çok yüksek sıçramamaları

gerektiğini öğrenirler. Sonra özgürlüklerinin peşinden koşmayı

bırakırlar. Ardından kapak kaldırılsa bile, pireler kendi güvenlik

endişeleri yüzünden, mahkum psikolojisiyle hareket etmeyi

sürdürürler. İşte hayat da böyledir. çoğumuz, kendi korkularımız ya

da başkalarının şartlandırmalarıyla kendimizi düşük beklentilerin

olduğu bir dünyaya hapsederiz.

Tarihin en tuhaf ironilerinden biri de Adam Smith'in kendi

yayıncısı tarafından, saflığı yüzünden azarlanması olmuştu. Zira

onun ve Smith'in içinde bulunduğu sosyal tabakayı bir arada tutan

şey, kendilerinin fırsatlarını en üst seviyeye çıkarmalarını sağlayan

bilgiden insanların çoğunun kasten mahrum bırakılmasıydı. Eğer

sırlar gelişigüzel dağıtılacak olursa ayrıcalık merdiveni çöker ve

kendi öz çocukları kaşıklarını sıradan insanların karavanasına

daldırmak zorunda kalırlardı. Bunu düşünmesi bile korkunçtu.

Şu tanıdık "Bir parça bilgi tehlikeli bir şeydir:' ifadesi, Playfair'in

buluşuydu. "Doğru düzgün" öğretim, "negatif" eğitimle sağlanırdı,işçi sınıflarının ya da yoksulların "okudukları şeyi, anlamalarına

yetecek kadar iyi okumalarına" asla izin verilmezdi.

Bu bakımdan okul, Amerikan toplumunda halkı afallatmaya

dönük bir kalıba göre şekillendirilmiş pek çok kurumdan yalnızca

birisidir.

Biz standart test sınavlarını tamamen terk edeceğiz, yüksek

kalite standartlarını değiL. Standartlaşma hayal gücünü felce

uğratır oysa hayal gücü bizim güçlü ekonomimizin daima gerçek

sürükleyid motoru olmuştur. Bu testlerin sonuçlarına göre

insanların belli bir sıralamaya tabi tutulması, sanki gerçek dünyayla

mükemmel bir şekilde örtüşüyormuş gibi çok sahtekar bir şekilde

savunulmaktadır. Oysa sonuçlar hiç de bu tür bir niteliğe sahip

değildir. Rakam sihirbazlığı üzerine temellenmiş bu hükümlerin

işlevsel bir görünüme kavuşturulmasının tek yolu, daha işin

başında hile yapmaktır.

Eğer duvarla çevrilmiş yerleşkelerde

sürdürülen okul eğitimi sona ererse üniversiteler, ders kitabı

yayınlayanlar, müteahhitler, okul servisçileri ve zoraki dinleyici

kalabalığı (öğrenciler) sayesinde işleri çok iyi giden diğer

tedarikçilerle yoz ilişkiler de ortadan kalkar.

Sınıflarda yapılanlar, önemli çalışmalar değildir. Gencin

üzerinde baskı oluşturan gerçek ihtiyaçlara hitap edemez sınıf

çalışmaları. Genç zihinleri zorlayan yakıcı sorulara cevap

veremez. Gerçekte hep merkezi öneme sahip olmalarına rağmen,

okul duvarının dışındaki problemler önemsiz görülür. Çalışmayı

soyutlaştırmanın, ders eksenli hale getirmenin, bireysel istek,

korku, deneyim ve sorulara uzak ve yabancı kılmanın net sonucu,

öğrenciyi zorunlu bir kayıtsızlığa, gevşeklik ve ilgisizliğe itmektir.

Bir toplumun sosyal ve siyasi yöneticileri okulu bırakanları veya

fakülte bitirmeyenleri ikinci sınıf vatandaş olarak etiketleyip

onlara satılık mal muamelesi yaptığında o toplumun çöpe attığı

zenginlik ve refahın haddi hesabı yoktur. Belki John ve Kip, Ingvar,

Edison, Danica yahut Lew Wasserman bu ön yargıya rağmen

ayakları üzerinde durabildiler ama çok daha fazla sayıdaki genç

bu ön yargıya yenik düşerek mücadeleyi bırakıyor.

Saygılar.

Yusuf SEVİNGEN

HABERE YORUM KAT

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.