Ak Parti ‘’tek başına iş başına’’ diyerek yürüttüğü seçim kampanyası ile 1 Kasım 2015 Pazar günü yapılan milletvekili genel seçimlerinden büyük bir zafer ile çıkarak, tek başına iktidar kurabilmek için gerekli grup çoğunluğu sayısını yakalamıştır. Bu sonuçların, YSK kanalı ile resmen ilanı edilmesinden sonra süreç mecliste yemin töreni yapılmasıyla, meclis başkanının seçilmesiyle ve hükümetin kurulmasıyla devam edecek. Bu sürecin, hükümet kurulmasına ilişkin bölümü eğitim-öğretim camiasını yakından ilgilendiriyor. İlgimiz, dikkatimiz yeni kabinedeki Milli Eğitim Bakanının kim olacağına dairdir. Elbette, kulislerde her zamanki gibi çeşitli söylentiler kol geziyor olabilir. Ama yeni hükümet üyelerini öğrenmek için biraz daha bekleyeceğiz. Bekleme halinde iken, eğitim camiası nasıl bir Milli Eğitim Bakanı hayal ediyor? sorusuna cevap vereyim diye düşündüm. Her ne kadar bu yazacaklarım, belli sınırlarda kalacak olsa da, biz yine de yazalım ki, sonradan ‘’sizler ne istiyordunuz ki !’’ bilmemezliğine sığınılmasın. Öncelikle çok iyi bilinmelidir ki, eğitim camiası ne istediğini çok iyi bilmektedir. Eğitim camiasının, iç-dış paydaş nabzını yoklamak bunun için yeter de artar bile. Hatta şöyle diyebilirim ki, camiamız ‘’Sizce, Milli Eğitim Bakanı kim ve nasıl olmalıdır?’’ sorusuna bas bas bağırarak, kendini yırtarak cevap verme seviyesine gelmiştir. Bu soruyu yanıtlaya yanıtlaya, hayalini süsleyen Milli Eğitim Bakanını anlatmada potansiyelini açığa çıkarmış, uzmanlaşmış ve işte bugünkü seviyesine gelmiştir. Ama gelin görün ki, ne yazıktır ki, eğitim camiası bir türlü hayalini süsleyen bakanı özellikle Ak Parti hükümetleri döneminde görememiştir. Her kabinenin ilanından sonra hayal kırıklığı yaşanmıştır. Ya da ‘’hele bir bekleyelim, görelim’’ diyerek ihtiyatlı bir yaklaşım sergileyip, hayallerine yaşama fırsatı sunmuştur, fakat bu sunulan fırsatın sonunda, hep düş kırıklığını görmüştür.
Dilerseniz, daha fazla gevezelik etmeden, BİR ÖĞRETMEN, MİLLİ EĞİTİM BAKANININ KİM VE NASIL OLMASINI İSTER? SORUSUNA CEVAP VERELİM. Aşağıya yazacaklarımda, her öğretmenin hayalindeki bakanı az ya da çok bulacağını tahmin edebiliyorum. Özellikle öğretmenlerimizin hayallerini süsleyen Milli Eğitim Bakanında bulunması gereken, başta davranışsal olmak üzere birtakım özellikler şunlardır:
1- Milli Eğitim Bakanı, katışıksız öğretmen kökenli olmalıdır. Ama öyle akademisyen öğretmen kökenli değil. Öğretmenlerimizin bu özellikte birini istemelerinin altında yatan nedenler, ‘’halden anlar...’’ düşüncesi ile ‘’öğretmene daha empatik bir şekilde yaklaşabilir...’’ heyecanına bürünmüş duygusudur. Öğretmen, kendileriyle düşünce ve duygu birlikteliğine haiz bir bakanın çok daha başarılı olabileceğini tahmin ediyor.
2- Milli Eğitim Bakanı, kabinenin en güçlü bakanlarından biri olmalıdır. Kabinede kendini hissetirebilmeli ve fark ettirebilmelidir. Eğitim öğretimin hakkını, kırptırmadan, hiç geciktirmeye ya da oyalamaya mahal ve fırsat verdirmeden, bakanlar kurulu toplantılarında söke söke almalıdır. Önceliğin, laftaki gibi eğitim öğretim olduğunu, eylemselliği ile bakanlar kurulunda göstermelidir. Bakanlar kurulunun pasivize edilmiş ya da dış kapının dış mandalı gibi görülen bir bakanı görüntüsü içinde olmamalıdır. Mesela, çocuklar öğretmensiz kalmasın diyerek ilk atama dönemlerini sayısal olarak daha fazla öğretmen atanması için fırsat bilmeli, istediğini almak için Maliye’nin bugüne kadarki tüm parasal detaylı bahanelerinin üzerine üzerine gitmelidir.
3- Maiyetindekileri, koruyucu kollayıcı bir rolü olmalıdır. Babacanlığı, merhameti ve insanlara güven veren diğer özellikleri, eğitim öğretim ortamında bugüne değin olmayan güveni meydana getirecek, tedirginliği silip süpürecektir. Güven ortamında, öğretmenler mesleki olarak, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisindeki ilk katmanı da çıkmış olacaktır. Eee, çığır açmak, çıtayı yükseltmek gibi vizyoner bir bakış açısı ile öngörülen hedefler silsilesi peşi sıra gelecektir. Bu güven ortamında ise, inanınız ki, öngörüler görülür olabilecektir. Bilinmelidir ki, bizler, şu ana kadar öngörülerin görülür olmadığı gerçeği ile öğrenilmiş çaresizlik deryasında çırpındık durduk. Ufka gitmeyi yalnızca hayal ettik, içinde bulunduğumuz sandalın küreklerini boşa çevirdik durduk. İlerlediğimizi sanıyorduk, ama ilerlemiyorduk. Bunu, sonunda anladık ve kabullenmeye zorlandık, ama o ufka bakmaktan da asla vazgeçmedik. Çırpınıp dururken hep baktık durduk, oraya bir türlü ulaşamadık, ama yolunda öldük ya, işte böylelikle öngörüleni görülür kılamayanı da kutsayarak avuttuk kendimizi. Gele gele, bir arpa boyu yol alamadığımız bugünkü eğitim öğretimin seviyesine gelebildik. Sanki stratejik yollarında barikatlar dizili olduğu için bir arpa boyu yol alamıyor, adeta yerinde sayıyor. İşte bu barikatları umudun sunduğu hayallerle, cesaretle ve devrimci ruhla kaldırabilecek biri olmalı.
4- Öğretmenlerine değer vermeli, onları önemsemeli ve dikkate almalı. Öğretmenler, özellikle son zamanlarda değerli görülmediklerini, önemsenmediklerini, dikkate alınmadıklarını düşünüyor. Yerleşmeye yüz tutmuş bu düşünce, onlara değer verilerek kolaylıkla yıkılabilir. Söz, değerden açılmışken, bakanımızın görevi boyunca 81 ilde en az 81 köy okuluna ziyarette bulunmasını kendisine öneriyorum. İstinasız tüm illerde bunu gerçekleştirebilir, böylelikle eğitim öğretimde çığır açma ve çıtayı yükseltme seferberliğini başlattığını, iyiden iyiye hissettirerek ilan edecektir. Ve eğitim yuvası olan okulların sofralarına da, teşrif edip şereflendirmiş olacaktır.
5- Eğitim öğretimin değerleriyle yoğrulmuş olmalı, bu değerlere ödünsüz sadık olmalı. Siyasi sadakati değil, bu değerlere pratiksel sadakati kendine şiar edinebilmelidir. Değerler eğitimini, yukarıdan başlatıp aşağıya doğru yayabilmelidir.
6- Eşit, adil, hukuk gözetir ve olabildiğince özgürlükçü olmalıdır. Bu değerlere sözel değil, pratiksel bağlılığı olmalıdır. Mesela, yönetici belirleme mülakatlarında bu değerlerden ödün verilmeyeceğini kesin ve net bir şekilde bürokratlarına hissetirebilmelidir. Liyakatın olduğu yere iltiması sokmamalıdır. Liyakatın olduğu yere iltiması sokanı da affetmemelidir. İPİNİ ÇEKMELİDİR. Ayrıca, eğitim yuvalarını özgürleştirebilmelidir. Bilim yuvası üniversiteye açılan bu kapıları özgürleştirdiğinde, bilmelidir ki, özgürlük de çocuklarla birlikte gelişerek, daha anlamlı ve öğretici bir şekilde silsile yolu ile büyüyecektir.
7- He alanda iltimasa geçit vermeyerek, iltimas mağduru insanların kırılan gönüllerine geçmek için köprüler kurabilmelidir.
8- Başka bakanların, eğitim öğretim ile ilgili bilmişlik taslayarak, öğretmenin hak ve hukukları ile ilgili söz söyleme hakkının olmadığını söyleyebilme cesaretine sahip olabilmelidir. Mesela, şu an Ekonomiden sorumlu olan bakanımız Sayın Nihat ZEYBEKÇİ’nin, Doğu’daki öğretmen açığını, oraya atanan öğretmenin 1 yıl görev yaptıktan sonra evlenip eş mazeretine dayalı oradan başka bir yere yer değiştirmesine bağlaması ve eş mazeretine bağlı olarak gidilen yerde ‘’öğretmenlik mesleğini yapamayabilirsin’’ tehdidinde bulunması gibi (ÖĞRETMEN AÇIĞINI, TÜRLÜ MALİYESEL BAHANELERLE ATANMAYAN YA DA BEKLETİLEN ÖĞRETMENLERİ ATAMAMAYA BAĞLAMAYAN, AKSİNE BU DURUMU AİLESEL BÜTÜNLÜĞÜN GERÇEKLEŞMESİ İÇİN YAPILAN YER DEĞİŞTİRMELERE BAĞLAYAN, KONUYA VAKIF VE İLGİSİ OLMAYAN BİR BAKANIN SINIRLARINI ÇİZEBİLMELİDİR ). Böyle bir durumda, ‘’DUR, KARDEŞİM! SEN NE DİYORSUN?’’ reaksiyonuna sahip olabilmeli. Etkisiz, tepkisiz, 0 görünümünde bir bakan, eğitim öğretim iç-dış paydaşlarının öksüz ya da yetim olması demektir. ONUN İÇİN EĞİTİME BAKAN DEĞİL, EĞİTİMİ GÖREN BAKAN İSTİYORUZ, GÖRÜRSE SIKINTILARI VE SORUNLARI SÜRÜNCEMEDE BIRAKMADAN ORTADAN KALDIRMA NİYETİYLE MÜDAHİL OLACAKTIR UMUDUNU TAŞIYORUZ ÇÜNKÜ.
9- Özellikle farklı düşünenleri dinleyen olabilmelidir. Dinlerken, onların dediklerini okuyabilen olabilmelidir. Okursa zaten, gereği yapılırken, o yapılanın eğitim öğretime katkı ve yarar sağlayacağını görebilecektir. Bundan eminiz.
10- Eğitim öğretim ortamında, herkesin kendini BİR hissetmesi için sendikal ayrıcalık propagandası yaparak, üye devşiren yapılarla mücadeleye hemen girişmelidir. Mesela, sendikal ayrıcalığı olanların, okul yöneticisi olabilmesi gibi. Özellikle eğitim öğretimin bazı alanlarında sendikal ayrıcalık ile malı götürenlerin önü tıkanmalıdır, liyakatın önü açılmalı, yükselmek isteyenin tek ayrıcalığı liyakatı olmalı, böylelikle eğitim öğretim ortamındaki huzursuzluk ve barışı bozan bu hava dağılacaktır.
11- Mevzuat ile zırt pırt oynanmasına izin vermemelidir. Mevzuattaki zurnanın zırt dediği yerleri daha ince eleyip sık dokumalı ve ilgili iç-dış paydaşlarla yoğun müzakere sonucunda yapabilmelidir.
12- Milli Eğitime sadelik (yalınlık) katabilmeli, anlaşılırlık katabilmeli, daha düzgün ve doğru bir biçimde çalışabilmesi için baştan yaratabilmelidir. Tepeden tırnağa inilecek, didik didik edilecek bir yapıyı, şöyle geriden bakıldığında, manalı, işlevli, yararlı ve güzel bir biçimde vücuda getirebilmelidir. Zaten gerisi çorap söküğü gibi gelir, ölç biç hangi gömleği istersen giydir, olur...
13- Eğitim öğretimin harbi sorunlarıyla yüzleşebilmelidir. Halının altına pisliği süpürüp de yığınak yapmamalı, böylelikle halının üstünün kabara kabara bozulmasına göz yummamalıdır. Sorunların birbirinin üstüne binmesine izin vermemelidir. Sorunlar sarmalındaki eğitim öğretimi, bu sarmalın dışına çıkarabilmelidir. Bu da, planlamayla olur, el birliğiyle olur, koordineli ve kolektif şuurla olur, tepeden tırnağa seferberlikle olur. Yoksa, bu sarmal, içten içe başımıza çok çorap örer daha.
BİZLER, HAYALLERİMİZİ SÜSLEYEN BAKANIN ÖZELLİKLERİNİ DİLİMİZ DÖNDÜĞÜNCE, KİMİLERİNE GÖRE HADDİMİZ OLMADAN BELKİ DE, YUKARIDA DİLE GETİRDİK. DİLERİZ, HAYALLERİMİZ TEPEDEN BAŞLAR, TIRNAĞA KADAR YAYILIR.
(ENSESİNİ KARARTMAMIŞ ÖĞRETMENLERİN HAYALLERİNDEKİ UMUTLA YAZILMIŞTIR)
Yahya ASLAN
Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.