Koncuk'tan MEB Yasa Tasarısıyla İlgili Sert Açıklamalar

Koncuk'tan MEB Yasa Tasarısıyla İlgili Sert Açıklamalar
Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, Genel Teşkilatlandırma Sekreteri Talip Geylan ve Genel Eğitim ve Sosyal İşler Sekreteri Cengiz Kocakaplan İstanbul 4 No’lu Şube’nin düzenlediği istişare toplantısına katıldı. Toplantıya MHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Atilla Kaya, MHP Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Rasim Acar, İstanbul Şube Başkanları ile Şube Yönetim Kurulu Üyeleri, İlçe Temsilcileri ve üyelerimiz katıldı.
 Öğretmenler susarken, din adamları doğruyu vaaz edemezken, aydın sıfatını taşıyan akademisyenler gelecek korkusuyla yaşarken, her türlü zilleti sineye çekerken, evlatlarımıza nasıl bir vatan bırakacağız?

        Bir konuşma yapan Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, toplumda sorumluluk sıralaması yapılsa en üst mertebeye profesörlerin, din adamlarının ve öğretmenlerin yerleştirilmesi gerektiğini belirterek, bu üç meslek grubunun farklı sorumlulukları olduğunu kaydetti. Koncuk, bu üç meslek grubunun sorumluluğunu sigortaya benzeterek şöyle konuştu: “Evimizde elektrik kaçağı olduğunda ya da kablolar fazla ısındığında yangın çıkmasın diye sigorta atar. Sigorta atmaz ise, elektrik kabloları fazla ısındığı için ev yanar. İşte bu üç meslek grubu da toplumun sigortasıdır, dinamikleridir, sac ayaklarıdır. Eğer bir toplumda ahlaksızlığın, namussuzluğun, ihanetin her türlüsü almış başını giderken bu toplumun sac ayakları dediğimiz insanlar üzerine düşen sorumluluğu birtakım endişelerle yerine getirmiyorsa evlatlarımızın ve bu ülkenin hiçbir geleceği kalmaz. Bu nedenle hakkı tutup kaldırmanın bedeli olmalıdır. Mehmet Akif Ersoy hakkı tutup kaldırmak için ‘çiğnerim’, ‘çiğnenirim’ diyor. Gerekirse çiğneneceğiz, acı çekeceğiz, sıkıntı yaşayacağız. Tıpkı Çanakkale’de şehit olan 253 bin memleket evladı gibi. Bedeli olmayan hiçbir şeyin kıymeti de olmaz. Bu bayrağın bir kıymeti var. Bayrağımız rengini şehit kanından alıyor. Ecdadımızın fedakârlığı, şehitlerimizin yüzü, suyu hürmetine bu ülkede göğsümüzü gere gere yaşıyoruz. Peki öğretmenler susarken, din adamları doğruyu vaaz edemezken, aydın sıfatını taşıyan akademisyenler gelecek korkusuyla yaşarken, her türlü zilleti sineye çekerken, evlatlarımıza nasıl bir vatan bırakacağız?

Yürekli adamlar böylesi diktatör anlayışları savunan ve milletiyle hesaplaşma derdinde olanlardan korkmazlar. Biz korkmuyoruz. Doğruları yaptığımız sürece mücadele edeceğiz. Bunların namussuzluklarını, arsızlıklarını, yüzsüzlüklerini aziz milletimize bir bir anlatacağız.

         Bedel ödenecekse, ödeyeceğiz. Eğer Türkiye’de aydın sıfatını taşıyorsak, Türk milletinin geleceği adına kaygılar duymamız gereken bir süreçten geçtiğimizin farkına varmalıyız.

        Herkes bilmelidir ki; nefsini düşünenlerin, milletiyle hesaplaşma derdinde olanların, kendi iktidarını sürdürmek için her türlü ahlaksızlığı korkmadan, çekinmeden ortaya koyanların yüreği olmaz. Diktatörlerin cesareti olmaz; onlar hep gelecek korkusuyla yaşar, milletinden korkar, milletine güvenmez, milli irade sözleriyle milletin değerlerini istismar eder. Yürekli adamlar ise böylesi diktatör anlayışları savunan ve milletiyle hesaplaşma derdinde olanlardan korkmazlar. Biz korkmuyoruz. Doğruları yaptığımız sürece mücadele edeceğiz. Bunların namussuzluklarını, arsızlıklarını, yüzsüzlüklerini aziz milletimize bir bir anlatacağız.”

Şu anda devlet memurluğu kavramı ortadan kaldırılmak isteniyor. Aklı başında ve birazcık izanı olan tüm kamu çalışanlarının artık bunu görmesi ve değerlendirmesi lazım. Yüce Allah, inşallah size bu fırsatı vermeyecek. Bu millet 30 Mart’ta size gerekli cevabı verecek.

        Türkiye’de kamu çalışanlarının da yeniden dizayn edilmek istendiğini bildiren Koncuk, kamu çalışanlarının iş güvencelerinin ellerinden alınmak istenmesine dikkat çekti. Koncuk şunları söyledi: “17 Aralık operasyonunun ardından bir gazeteci Pakistan gezisinden dönerken Başbakana ‘Emniyet müdürlerini, polisleri neden meslekten atmanız?’ diye soruyor. Başbakan da, ‘657 sayılı DMK bu insanları koruyor. Eğer bu kişiler fabrikada çalışsaydı, ihbar ve kıdem tazminatını verirdik, kapının önüne koyardık. Ama aklımız başımıza geldi. En kısa sürede 657 sayılı DMK’yı değiştireceğiz’ diyor. Bu esasen 2 milyon 600 bin kamu çalışanına rest çekmektir. Başbakan ‘Sizin iş güvencenizi elinizden alacağım’ diyor. Dolayısıyla şu anda devlet memurluğu kavramı ortadan kaldırılmak isteniyor. Bunu tüm kamu görevlilerinin bilmesi lazım. Aklı başında ve birazcık izanı olan tüm kamu çalışanlarının artık bunu görmesi ve değerlendirmesi lazım. Yüce Allah inşallah size bu fırsatı vermeyecek. Bu millet 30 Mart’ta size gerekli cevabı verecek.

        Tüm kamu çalışanlarının, ‘Haklarımı budayacaksın, iş güvencemi ortadan kaldıracaksın, ekonomik anlamda pastadan düşen payı bana vermeyeceksin, kazanılmış unvanlarımı bir kanun çıkararak elimden alacaksın sonra da destek isteyeceksin. Sen, beni hasım gibi görüyorsun. Beni düşman gibi görene ben de asla dost olmam’ deme ferasetini göstermesi bir keyfiyet değil, mecburiyettir.”

Anlaşılan o ki; birileri Sayın Başbakana, ‘MEB Merkez Teşkilatında, okul yöneticileri içinde de paralel yapı var. Bunu temizlemenin tek yolu böyle bir kanun’ demiş.

        Milli Eğitim Komisyonunda MEB Yasa Tasarısı’nın görüşmelerine davet edildiğini, komisyonda 48 dakika süren bir konuşma yaptığını kaydeden Koncuk, “Böyle bir düzenleme olabilir mi?” dedi. Koncuk sözlerini şöyle sürdürdü: “Tasarıyla 4 yılını dolduran tüm okul müdürlerinin, müdür baş yardımcılarının ve müdür yardımcılarının görevleri sona eriyor. MEB Merkez Teşkilatında çalışan bürokratların, müsteşar yardımcılarının, TTK Başkanı’nın görevleri sona eriyor. Grup Başkanları, il milli eğitim müdürleri unvanlarını koruyor ama görevleri sonlandırılıyor. İlçe milli eğitim müdürleri, il milli eğitim müdür yardımcıları, 11 yıldır bu değirmene su taşıyan müdürlerin görevleri sona eriyor.

        Anlaşılan o ki; birileri Sayın Başbakana, ‘MEB Merkez Teşkilatında, okul yöneticileri içinde de paralel yapı var. Bunu temizlemenin tek yolu böyle bir kanun’ demiş. Bunun sakıncalarını komisyonda da anlattım. Hatta Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’ya ‘Siz babacan bir Bakansınız. Babacan bir Bakana böyle sert kanunlar çıkarılmak isteniyor. Ben Milli Eğitim Bakanı olsam bu kanun tasarısının altına imza atmam’ dedim. Ama tasarı aynen geçti.

73 bin okul yöneticisinin kazanılmış haklarını, unvanını ortadan kaldırıyorsun, ‘bu bir tasfiye kanun değildir’ diyorsun. Sen kendini mi, milleti mi kandırıyorsun?

        Bakanın hiç iradesi yok diyeceğim ayıp olacak. Bakan Avcı, ‘Bu bir tasfiye kanunu değildir’ diyor. Tasfiye, yok etmektir. 73 bin okul yöneticisinin kazanılmış haklarını, unvanını ortadan kaldırıyorsun, ‘bu bir tasfiye kanun değildir’ diyorsun. Sen kendini mi, milleti mi kandırıyorsun? Çok açık söylüyorum ki; bu kanun tasarısı sivil darbedir. Darbeyi sadece askerler yapmaz. Darbe antidemokratik ve düşman unsurlar tarafından yapılır. Bu da sivil darbedir. Dünyanın gelişmiş, modern, insan haklarına saygılı, demokratik hiçbir ülkesinde bir kanunla 73 bin insanın unvanı elinden alınmaz. Ancak Tanzanya’da ya da diktatörlükle yönetilen ülkelerde böyle bir kanun olabilir.

Sarı öküzü kaptırdığınızda işin sihri bozuluyor. Sarı öküzü kaptırmamak için mücadele edin.

        Ne yazık ki bazı öğretmen arkadaşlarımız kanun tasarısını destekliyor. Bir öğretmen, böylesine önemli düzenlemeleri, kendi yöneticisini sevip, sevmemekle değerlendirebilir mi? 4 yılını dolduran okul yöneticilerinin yerine, hiçbir özelliği olmayan, sınava girmemiş, liyakatsiz, siyasi yandaş olanlar gelecek. Daha iyi mi olacak? Dolayısıyla tüm öğretmenlerin bu konuda şuurlu hareket etmesi lazım. Yarın öğretmelere iller arası rotasyon getirirlerse ne olacak? Sarı öküzü kaptırdığınızda işin sihri bozuluyor. Sarı öküzü kaptırmamak için mücadele edin. İnsanlar sadece kendi menfaatleri için mücadele etmez, doğru olan değerler için mücadele eder; haksızlığa uğrayan insanların haklarını savunmak için mücadele eder. Hayat o zaman çok keyif vericidir.”

MEB’in görevi mesleğinin başında olan insanları korkutmak ve sindirmek midir? Bu, MEB’in misyonuna hiç yakışmıyor.

        Stajyer öğretmenlere getirilen düzenlemeyi de şiddetle eleştiren Koncuk, “Öğretmenler bin bir güçlükle eğitim fakültesini kazanıyor, mezun oluyor ve 350 bin kişinin yarıştığı KPSS’ye giriyor. KPSS’de yeterli puanı alanlar öğretmen olarak atanıyor. Tasarıda ise stajyer öğretmenleri performans değerlendirmesine alacaklar. Peki performans değerlendirmesini kim yapacak? Performans değerlendirmesi, objektif olabilir mi? Performans değerlendirmesi illa olacaksa, üç büyük sendika temsilcisinin olmasını önerdim ama kabul etmediler. Öğretmenler performans değerlendirmesinde başarılı olursa bu kez de yazılı ya da sözlü sınava girecek. Sözlü sınav ne demek? Bu sınavları başaramayan öğretmenler bu kez başka ilçeye görevlendirilecek, sonra yine engellerden geçecek. Sınavlarda başarı sağlayanlar kadrolu öğretmen olacak; diğerlerinin meslekle ilişiği kesilecek. MEB’in görevi mesleğinin başında olan insanları korkutmak ve sindirmek midir? Bu, MEB’in misyonuna hiç yakışmıyor. Dolayısıyla bu noktada hep birlikte mücadele edeceğiz. Bu dava, bizim davamız. Kucaklayarak, kartopu gibi büyüyerek, çığ olarak, haklarımızı elimizden almak isteyenleri gerekirse ezerek birlikte mücadele edeceğiz” diye konuştu.

 

Bunlar kiralık sendikalardır, bugünün sendikasıdır. Ağababaları yok olduğunda, bunlar da yok olur.

Allah adını kullanarak, ‘Din güzel ahlaktır’ diyen Hz. Peygamberimizin bütün söylediklerini elinin tersiyle iterek hırsızlık yapanların daha fazla yol alamayacağı açıktır.

        “Yetkiyi hak edenlere verelim” diyen Koncuk,  hiçbir şey yapmayan, sendikacılık adına değer üretmeyen, mücadele etmeyen, bir eli yağda, bir eli balda olan sözde konfederasyonun kamu çalışanlarını temsil etmesine tepki gösterdi. Koncuk şunları söyledi: “Bunlar son yapılan toplu sözleşmede devlet memurlarını 123 TL’ye pazarladı. 2014 yılında 123 TL zam alan devlet memurları, 2015 yılında da yüzde 3+3 zamma mahkum edildi. Oysa Türkiye’nin cari açığı 65 milyar dolar oldu. Kamu çalışanlarının alım gücü son bir yılda dolar ve avro karşısında yüzde 14-15 civarında azaldı. Hedeflenen enflasyon yüzde 5.3 idi. Şimdi hedeflenen enflasyonun orta noktası yüzde 6.6’ya çıkarılarak, yeniden revize edildi. Enflasyonun 2014 yılı itibariyle yüzde 10 ve üzerinde olacağı çok net görülmektedir. 2014 yılında aile ve çocuk yardımı verilmeyecek, öğretmenlerin ek dersleri ve tazminatları artmayacak. Toplu sözleşme dönemi sadece 3 günde sona erdi. Utanmadan ‘Tarihi başarı elde ettik’ diye internet sitelerine reklam verdiler; tarihi rezaleti, tarihi başarı diye yutturmak istediler. Tam 730 günümüzü çaldılar. Tüm bu yaşananlara rağmen Türkiye’de yetkili sendika hala bunlar ise, kamu çalışanları başını taştan taşa vurmalıdır.

        Bunlar kiralık sendikalardır, bugünün sendikasıdır. Ağababaları yok olduğunda, bunlar da yok olur. Ağababalarının sonu geldi, suyu ısındı. Korkunun ecele faydası yok. Bu işler, milletin milyar dolarlarını evinizin mahzenlerinde saklayarak olmuyor. Allah adını kullanarak, ‘Din güzel ahlaktır’ diyen Hz. Peygamberimizin bütün söylediklerini elinin tersiyle iterek hırsızlık yapanların daha fazla yol alamayacağı açıktır. Bu milletin içinde gözü küllü olanlar vardır. Ama bu milletin kahır ekserisi feraset sahibidir; gönül gözü açıktır. Milletimiz her türlü ahlaksızlığı görecek güçtedir.”

 

   

 

 

 

 

 

 

 

                     
 

 

 


 

                    
 

                

HABERE YORUM KAT

Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.