Bir FETÖ Gider, Bin FETÖ Gelir
Gerçekten de görmüş geçirmiş büyüklerimizin bu sözlerinde bir haklılık payı vardır.
Zira şımaran küçük ya da minik, yüz buldukça şımarma dozunu da artırır.
Şımarma dozu arttıkça bir müddet sonra şımartılanı tepende bulursun.
Ve aklına yukarıda söz ettiğimiz görmüş geçirmiş büyük lafı gelir. Mırıldanırsın sonra:
‘‘Evet, dinlemedim. Halbuki ne kadar haklılarmış. Yaşamsal imbikten süzülüp gelmiş olanlar, görmüş geçirmiş büyüklerin bal damlayan ağızlarından akmıştır. Nasiplenen nasiplenmiş, nasiplenmeyen nasiplenmemiştir. Tercih meselesi tabii... Biz nasiplenemedik, gördük mü bir güzel günümüzü!’’
İşte nasihat dinlemeyen bir adam, oldu mu adamcağız şimdi. Dimağında da koskocaman olmuştur görmüş geçirmiş o büyük sözü. Lakin iş işten geçmiştir. Atı alan çoktan Üsküdar’ı geçmiştir.
Hazır Üsküdar’dan da laf açılmışken mevzuya girebiliriz. Sosyal medyada paylaşılan görüntülerde Üsküdar’da bir caminin önünde üç kadın ve bir grup erkek karşı karşıya gelmiş görülüyor. Bir grup erkeğin başını çeken adam ile üç kadının arasında sivrilen bir kadın münakaşa ediyorlar. Adam, kadına: ‘‘Camiye giremezsin.’’ diyor. Niye giremeyeceğini ise Buhari, Müslim, Tirmizi gibi hadis nakleden kişilere dayandırıyor. Kadın, bu durum karşısında susmuyor ve konuşuyor, diyor ki: ‘‘Ben, Marmara İlahiyat Fakültesinden mezun oldum. Hangi kaynak, hangi hadiste var bunlar.’’ Adam, hızını alamayarak kadına peygamberin hadislerinden çok uzak olduğunu söylüyor. Böylece direkt yargılamış oluyor. Şeriat olmuş olsa idi bu yargılayıcı dil, o kadına o an ne yapardı bunu düşünmek bile istemiyorum. Ve adam, kadının Marmara İlahiyat Fakültesinden mezun olmasının kendisi için boş olduğunu, dinin sahibi kendisiymiş gibi tepeden bakan bir dil ile ‘‘Havasın sen...’’ diyerek ifade ediyor. Kadın, adamın bu tavrına tavır koyacak yürekli insanları göremeyince oradan uzaklaşmak zorunda kalıyor. Ve caminin önündeki bu tartışma, kadının diğer kadınlarla birlikte oradan uzaklaşmasıyla sona eriyor. Geride kalan erkekler artık zafer çığlıkları atabilir. Buhari, Müslim ve Tirmizi kalelerinin savunucuları olan bu erkekler, kadınlara karşı bu kalelerini cansiparene savundukları için alınlarını secdeye gönül rahatlığı ile koyabilirler.
Bir dönem başörtülü kızların, üniversitede başörtülü bir şekilde okuma haklarını savundukları için üniversite önlerinde toplanarak nümayiş yapan erkekler bu görüntüler karşısında ne yaparlar acaba? Bir tepki vermezler mi? Cami hoparlöründen işittiğiniz ‘‘Çav Bella’’ kadar ürkütmüyor mu sizleri? Yarın kadınların ve kızların, giyim kuşamına göre camiye girip girmeyeceklerine karar verme cüreti
gösterenler çıkarsa o zaman ne edeceksiniz? Yarın her caminin önünde Buhari, Müslim ve Tirmizi sopası ile bekleyen hadis kalesinin savunucuları, legal olmayan cami imamlığına soyunarak milli güvenliği ve kamu güvenliğini tehdit ederlerse o zaman da bunları şımartmayı sürdürecek misiniz? Ya bir dur dediğinizde durmazlarsa? O an ne yapacaksınız? İş başa düşünce yani? Sorular, sorular...
Öte yandan bu olayın üzerinden 24 saat geçmeden bu sefer de Ayasofya’nın eski imamı Mehmet Boynukalın, inandığı dinin sopasını eline alarak meydana çıktı. Bakınız ne diyor:
"Merak etmeyin ey güruh, haram (!) ettiğiniz vergilerinizden bana düşen hisseden hepinize kaliteli pamuk aldım, artık helal edersiniz, ne yapayım."
Mehmet Boynukalın’a sormak lazım. Şu mübarek ramazan ayında paylaşacak başka bir şey bulamadınız mı? Muarızlarınıza kininizden gözleriniz dönmüş. Ama kin insanın aklını başından alır, insana kendini kaybettirir. Bilmiyor musunuz bunları? Biliyorsunuz da pratiği zor, değil mi? Şu paylaşımınız ifrat değil de nedir? Kendinizde her şeyi söyleme cüreti bulmayın hiçbir zaman. Zira bulduğunuz an, sınırınız olmaz. Ölçü kaçar. Kendinize bile ayar vermekte zorlanırsınız. Millet kendine otosansür uygularken, sizinki oh ne ala valla! Ve sizin bu kin dilinizi örnek alanların, sizden cesaret ve yüz bulup kamu güvenliğini ve milli güvenliği tehdit edecek eylemler içine girebileceğini düşünmüyor musunuz? Mehmet Boynukalın, ne yaptığınızın farkında mısınız?
Efendiler, bir grup erkek, dini ele alıp insanlara bunu sopa gibi göstermeye ve kullanmaya başladılar. Bu erkekleri fazla şımartmıyor musunuz? Sizden yüz buldukça kendi inandıkları dinin dozunu her geçen gün toplum üzerinde de artırmaya devam etmiyorlar mı? Efendiler, yarın bu kimseler tepenize çıkarsa sakın ola bizlere dönüp görmüş geçirmiş büyüklerin sözünü dinlememiş yukarıdaki adam gibi şunları söylemeyin:
‘‘Evet, dinlemedim. Halbuki ne kadar haklılarmış. Yaşamsal imbikten süzülüp gelmiş olanlar, görmüş geçirmiş büyüklerin bal damlayan ağızlarından akmıştır. Nasiplenen nasiplenmiş, nasiplenmeyen nasiplenmemiştir. Tercih meselesi tabii... Biz nasiplenemedik, gördük mü bir güzel günümüzü!’’
Son söz: Herkesin dini kendinedir. Senin dinin sana, benim dinim bana... Kişi kendi inandığı dini gösteriş ya da insanlar üzerinde baskı için meydana çıkardığı an tehlike çanları çalıyor demektir. Laiklik, tam da bu noktada herkesin güvenliği için devreye giriyor. Girmediği an din saltanatı ile bir grup insan, tepemize çıkmaya her daim yeltenir. Tarih sayfaları ibretlik örneklerle dolu... 15 Temmuz FETÖ darbesi, çok yakın tarih için bu bağlamda kulağımıza küpe etmemiz gereken bir olaydır. Nasiplenen nasiplenir, nasiplenmeyen nasiplenmez. Ama kimse yarın geldiğinde bilmiyorduk, anlamadık gibi bahanelere sığınmasın. Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir. O gün geldiğinde bugün kulakları üzerine yatanlar yandım anam diye feveran etmesinler. Sala yerine gazel ve maval okumuş olurlar. Bu sefer son pişmanlık fayda vermez.
Saygılar...
Yusuf SEVİNGEN
Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.