
Eğitim Bir Sen ve Eğitim Sen Üyelerine Laiklik Soruları
Milli Eğitim Bakanlığının, 2012-2013 Eğitim-Öğretim yılında, ilk ve ortaöğretim öğrencilerine yönelik olarak uygulamaya koyduğu serbest kıyafet uygulaması ve Memur Sen Konfederasyonu ile Eğitim Bir Sen'in “12 milyon 300 bin imzaya sahip çıkacak ve işe serbest kıyafetle gideceğiz” temasıyla gerçekleştirdiği eylem sürerken; bu eylemleri farklı bir bakış açısıyla değerlendiren Eğitim Sen ve Eğitim İş tarafından, bu eylemleri değerlendiren ve eleştiren bir açıklama yapıldı. Bu açıklamalardan sonra karşılıkla açıklamalar devam etti.
Kuşkusuz, her sendika bir diğerinin faaliyet, eylem ve açıklamalarını değerlendirebilir,
eleştirebilir. Ancak bu açıklamaları takip edenler, değerlendirme ve eleştirilerde kullanılan
dilin sertliği, dışlayıcılığı ve ötekileştiriciliği konusunda ne kadar olumsuz örneklerin
verildiğini görebilirler.
Bu süreçte kullanılan dil ve kavramların, sendikaların üyeleri ve genelde eğitimciler-kamu
çalışanları arasında yadırgandığını söyleyebiliriz. Eğitimciler ve genelde kamu çalışanları
arasında, ortak noktaların ön plana çıkarılması ve bu noktadan, kamu çalışanlarının
sorunlarına çözüm aranması gerekirken; serbest kıyafet tartışmaları üzerinden, çalışanlar
ayrıştırılma durumuyla karşı karşıya kaldı.
Serbest kıyafet eylemi tartışmalarının temelinde, bu ülkede 150 yıldan bu yana sürmekte olan
“laiklik” tanımı tartışmaları yer almaktadır.
Laiklik; tanımı, tarihsel gelişimi ve dünya ülkelerindeki uygulama biçimleri göz önüne
alındığında, bu yazımızın boyutlarını aşacak nitelikte karmaşık bir konudur. Ancak yine de
kavramın değişik disiplinler açısından tanımına bakmak gerekiyor.
Laiklik kavramı,* “Yunanca'da “halk” anlamına gelen “laos” sözcüğünden türetilmiş bir
kavram olup, laik kimse, “halktan olan”, yani ruhban sınıfına mensup olmayan kimse
demektir. Türkçede laiklik, laik olmak, laik görüşe sahip olmak anlamına gelmektedir.
Laiklik, genel anlamda dinin ve devletin her birinin kendi alanlarında bağımsız
olmasını ifade eder. Başka bir anlatımla laiklik, dinsel alan ile devlete ait kamusal
alanın birbirinden ayrılması, devletin belli bir dini temsil etmemesi, dinler ve inançlar
karsısında tarafsız olmasını ifade etmektedir. Bu tarafsızlığın kaçınılmaz sonucu,
devletin siyasi ve hukuk düzenini hiçbir dinin kurallarına dayandırmamasıdır. Aksi
takdirde, devletin tarafsızlığı ortadan kalkacaktır.
Laikliğin felsefi, sosyolojik, siyasi ve hukuki açılardan farklı anlamları bulunmaktadır.
Felsefi anlamda laiklik, bilginin referansının Tanrısal olmaktan çıkarılıp, tamamen
beşeri-rasyonel bir temele oturtulmasıyla ilgilidir.
Sosyolojik anlamda laiklik, dinin toplumsal hayattaki etkisinin asgariye indirilmesini;
toplumun büyük ölçüde sekülarize olmasını ifade eder.
Siyasal anlamda laiklik, öncelikle bir siyasal örgütlenme ilkesidir. Dinsel hayatın
toplumsal hayatı örgütleme ilkesine karsın, dinsel görüş ve kurumları siyasal otoritenin
dayanağı olmaktan çıkarır. Bu nedenle laiklik, tek eksenli dinsel inanç ya da devlet
güdümlü din anlayışıyla bağdaşmaz.
Hukuki anlamda laiklik, din ve devlet islerinin ayrılmasını; devletin din kurallarına
dayanmamasını ifade eder. Diğer bir ifadeyle, devletin pozitif hukuka ve akli esaslara
dayanması anlamına gelir. Devletin ve dinin birbirinden ayrılması, bunun dışa vuran
görünümlerinden biridir. Laik devletin dinden, dinin de devletten bağımsızlaşması
gerekir.”
Bu tanımlamalara ve ülkemizdeki uygulamaya bakıldığında laikliğin, insan hakları, din
ve ifade özgürlüğü bağlamında hem Din'in, devlet işlerine, hem Devlet'in din işlerine
karışmaması, din işlerinin cemaatlere bırakılması ve devletin ifade, din ve vicdan
özgürlüğünün teminatı olması anlamında ifadesini bulan tanımıyla uygulanmadığı ve bu
nedenle de tartışmalara ve çatışmalara neden olduğu görülüyor.
Bu tartışmalı ve çatışmalı ortam, ülkede demokrasinin ve demokratik mücadelenin
gelişmesini de engellemektedir. İşte bu nedenlerle laiklik kavramını farklı şekillerde
yorumlayan toplumsal kesimlerin, bugüne kadar alışıgeldiklari laiklik tanımının aksine,
tanımlamalarını gözden geçirmeleri gerekiyor.
Bu kesimlerin başında da, tartışmaların taraflarından olan Eğitim Bir Sen ve Eğitim Sen
sendikalarının üyeleri gelmektedir. Bu iki sendika üyelerinin aşağıdaki soruları düşünmeleri
ve cevap aramaları gerekiyor.
Eğitim Bir Sen ve Eğitim Sen üyelerine ortak sorular;
1-Diyanet İşleri Başkanlığının kaldırılarak, din eğitiminin cemaatlere, topluluklara
bırakılmasına, evet diyebilir misiniz?
2-Anayasadaki zorunlu din derslerinin kaldırılarak, dinsel inanç çeşitliliğine uygun bir şekilde
seçmeli din derslerinin getirilmesine, evet diyebilir misiniz?
Ayrıca Eğitim Bir Sen üyeleri;
1-Siyasal İslam'ın bir bütün olarak toplumsal sisteme egemen olmasını mı, yoksa diğer
siyasal ve dinsel kimliklerle bir arada demokratik yarış içinde yaşamayı mı düşünürler?
Eğitim Sen üyeleri;
1-İfade, din ve vicdan özgürlüğü kavramının sınırlarını, “kamuda hizmet alan-hizmet veren”
ve “başörtüsü siyasi semboldür” şablonundan çıkararak, başörtüsünün de bir insan hakkı, bir
kişisel tercih olarak değerlendirildiği bir laiklik kavramına kadar genişletebilir mi?
Bu soruları her iki sendikanın üyelerinin tartışması ve empati yaparak cevap araması,
hem sağlıklı bir sendikal tartışma ortamının oluşmasına, hem 150 yıllık kadim laiklik
sorunumuzun çözülmesine, hem de yaralı demokrasimizin iyileşmesine vesile olur
kanaatindeyiz.
* “Avrupa Birliği ülkelerinde ve Türkiye'de laiklik” başlıklı makale-Yrd. Doç. Dr. Mehmet
KAHRAMAN-Mustafa Kemal Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.